İnsanları yargılamak ne kadar kolay değil mi? Ahlak yoksunu, hain, hırsız, cani, kafir yaftalamalarını yapmak hiç de zor gelmiyor bize. Çünkü dile kolay.
Acaba hiç düşünür mü o adil yargıçlar hangi hata ve yanılma sebepsiz yere çıkmakta? Düşünürler mi ki bir küçük neden ekmek çalmakta, bir baba neden eşine kötü davranmakta, bir kadın neden gayri meşru bir işte çalışmakta . Düşünürler mi sanıyorsunuz? Hayır, akıllarından bile geçmez. Onlara göre sonuç önemlidir, sebep ise hiç yoktur. Bence bir katil kadar katili yetiştiren onun katil olmasına sebep olan toplum da suçludur. Kimse durduk yere hiç bilmediği bir hatayı işlemez . Ona hatayı öğretenler yanlışı sevdirenler vardır mutlak. Yoksa kimse şehveti ve zevki için topluma, insanlığa, kendi insanlığına zarar vermez.
Yargıçlar keşke biraz daha merhametli olsalar. Yargılarken tüm sebepler göz önünde bulundurulsa keşke. Aç olduğu için ekmek çaldığı bilinse çocuğun, kavgalı bir ailede büyüdüğü için eşine kötü davrandığı bilinse babanın. Ve keşke bilinse çocuğunu okutmaya çalışan bir kadının gayri meşru bir işte çalışmakta olduğu.
bilginkul
Türkiye'nin Bilgi Adresi
7 Nisan 2017 Cuma
Sebepsiz hiçbir günah yoktur
27 Kasım 2016 Pazar
NAZIM’I ANLAMAK ZORMUŞ
Akarım şırıl şırıl memleketime
Güneşin tebessümle uyandığı yere
Yer yoktur onda dert, tasa ve kedere
Memleketim! haber ver ehline
Güneş misafir getirecek sehere.
Memleketim!
Kaktüsü hazmedemeyen çöl olsan
Çimen yerine taştan olsan
Hatta yağmurla hiç tanışmamış olsan
Bil ki!
Kıskanırım tozunu
Onu önüne katıp götüren rüzgardan
Kıskanırım karanlığını
Geceyi aydınlatan yıldız ve aydan
Ve kıskanırım seni
Hatıralarını taşıyan aklımdan.
YALNIZLIK
Yalnızlık…!
Sürüde garip bir kuş
Ağaçtan düşen bir yaprak
Çölde bir kum tanesi
Yalnızlık…!
Milyonların doldurduğu
Sokak ve apartmanlarda
Bir kul tanesi.
NELİK VE KİMLİK BAĞLAMINDA İNSAN
İnsan nedir? Aslında insan
hakkında ‘ne’ soru edatını kullanmak büyük bir hata ve aynı zamanda
saygısızlıktır.
İnsan maddi alemin en değerli
varlığıdır. Ondan öte saygıya layık bir varlık yoktur madde aleminde. ‘Ne’ soru
edatı insan dışındaki varlıklara hitapta kullanılır. Örneğin bir taşın
mahiyetini öğrenmek için ‘bu nedir’ diye sorarız. Hitabımız insana karşı olacaksa ona ‘ne’
değil ‘kim’ sorusunu yöneltiriz. ‘nedir’ diye değil ‘kimdir’ diye hitapta
bulunuruz.
Dil bu ayrımı niçin yapıyor?
Ha insan olmuş ha nesne olmuş fark eder mi?
Bu fark belki ateşle su
arasındaki fark gibidir. İnsan kendi dışındaki bütün mevcudattan farklıdır.
Alem onun hizmetine yaratılmıştır. Onun cevheri diğer tüm cevherlerden
farklıdır. İnsan hayalleriyle emelleriyle hep yeni bir dünyanın peşinde koşar,
daha iyi olanın arayışına girer. İnsan
kabuğuna sığamaz. Onun her lahzasında hareket vardır. Bedenen çalışır,
çalışmazsa oturur , yeni plan projeler tasarlar. Uyumak için dinlenmeye geçse,
yaşamak istediği dünyanın rüyalarını görür.
İşte bu insana ‘ne’ hitabında
bulunmak çok büyük bir gaflettir. O bir karakter, o bir şahıs, o bir insanoğlu
insandır.
İyi de yazının başındaki soru niye ‘ne’ diye soruldu? Başka bir
soruyla cevabını vermiş olalım.
Allah aşkına siz söyleyin!
Hayatı doğum, evilik ve ölüme
dayandırılmış, sabah sekiz akşam beş bedenini yormuş, sadece ne yiyeceğini ve
ne giyeceğini düşünen, dünyayı değiştirmek adına hiçbir çabası olmayan, kurulu
düzenin mutisine neyle hitap edilir? Sizce o tekdüze hayatıyla nesnelerden
farklı mıdır? – Gerçi teleolojik olarak baktığımızda her bir nesnenin dahi
ulaşmaya çalıştığı gaye var.-
İnsanı nelikten çıkarıp ona
kimlik veren onun tekdüze hayata isyanı, fikren bedenen hareketi ve
yaşanabilecek daha güzel bir dünya adına çabasıdır. İşte o zaman ‘ne’ , ‘kim’
olur.
‘Ne’ değil de ‘kim’ olmak
isteyenlere….
19 Kasım 2016 Cumartesi
İSLAM SİNEMASINI BİR TÜRLÜ OLUŞTURAMADIK
Film sektörü başlayalı bir asrı geçti çoktan. Bu uzun süre zarfında nice şahısların hayatları, nice tarihi olaylar sinema ekranlarına yansıdı. İlk günden bu güne kadar popülerliğini hiç kaybetmedi sinema. Popülerliği gittikçe de artmakta. Artık bugün sinema ciddi bir mesaj kaynağı olarak kullanılıyor. Filmlerle aile yapısı şekilleniyor, filmlerle toplum eğitiliyor, filmlerle insanlık birbirine düşman veya dost yapılabiliyor.
Bugün herkes batı kültür ve geleneğini beğeniyorsa bu beğeniyi sağlayan tabiki de Hollywood’tır. Bugünün insanlığının kaderini Hollywood belirliyor desek yanılmayız zannederim. Kişisel hedeflerimiz ve hislerimizde bariz etkisi olmakta Hollywood sinemasının.
Kısacası Hollywood sinemayı sadece zevk aracı olarak kullanmıyor. Sinemacılık ile izleyicinin düşüncesini de yönlendirmeyi planlıyor.
Peki, şu soruyu sormamız gerekmiyor mu?
Batı toplumlarının Hollywood ile şekillenmesi gayet normal, neden doğu toplumları da kendi kültürüne uzak olduğu halde Hollywood’dan çokça etkileniyor?
Doğu toplumu film ve televizyon sektörüne uzun süre ayak diredi. Kimi sinemayı günah olarak değerlendirdi kimi ise bizim olmayan bir şeyi biz niye kullanalım havasında oldu. Doğu toplumu sinema sektörünü kullanarak kendi kültür ve inancını dahi anlatmaya çok çekindi. Buna en açık örnek olarak islam toplumunu verebiliriz. Sinema sektörü yirminci yüzyılın başlarında başlamış olmasına rağmen İslam Peygamberini anlatan bir sinema ancak 1976 yıllarında çekilebilmiştir. İslam dünyası sinemayı bir süre günah olarak değerlendirdiği için İslam devletlerinin çoğunca filme sahip çıkılmamış Çağrı filmi uzun yıllar maddi destek olmadığından çekilememiştir. Film bitse de çile yine bitmemiştir; çünkü çoğu Müslüman ülke Çağrı filminin izlenilmesine cevaz vermemiştir. Müslümanların filmi izlememesi sebebiyle Çağrı filmi ciddi maddi sıkıntılardan geçmiştir.
Çağrı filminin ardından uzun yıllar ise İslam peygamberini konu edinen geniş çaplı ciddi bir sinema çalışması ortaya konulamamıştır. Ancak 2016 yılına geldiğimizde yani Çağrı’dan tam kırk yıl sonra Muhammed isimli peygamberimizi konu alan bir sinema esri ortaya konulabilmiştir. Bugün itibariyle bu film hakkında da maalesef ne islam uleması ne de entellektüelleri tam manasıyla meşru bir film olduğunu söyleyememekteler. Bazı ülkelerde film yasaklandı, bazılarında ise Müslümanlara filme gitmemeleri önerildi. Hollywood sinemalarında kendi dünyasını çekinmeden aktarırken, Hıristiyanlar Hz. İsa’yı anlatan yüzlerce sinema eseri yaparken Müslümanlar peygamberlerini malesef kendilerinin dahi okuyup anlayamayacağı kitaplara hapsettiler. Hâlbuki bugün insanlar görsel ve işitsel araçları kullanak daha etkili bir eğitim sergiliyor anlatacakları konuyu daha iyi anlıyor şahısları da daha iyi resmedebiliyorlar.
İşte biz bugün –her ne kadar hayran olduğumuzu dille getirmesek de- batıyı ayrı bir sevgi duyuyor orada konuşulanları konuşuyor, onlar gibi giyiniyor, onlar gibi yiyoruz ya bunun sebebini yıllardır zamanı takip edemememizde aramalıyız.
Bugün herkes batı kültür ve geleneğini beğeniyorsa bu beğeniyi sağlayan tabiki de Hollywood’tır. Bugünün insanlığının kaderini Hollywood belirliyor desek yanılmayız zannederim. Kişisel hedeflerimiz ve hislerimizde bariz etkisi olmakta Hollywood sinemasının.
Kısacası Hollywood sinemayı sadece zevk aracı olarak kullanmıyor. Sinemacılık ile izleyicinin düşüncesini de yönlendirmeyi planlıyor.
Peki, şu soruyu sormamız gerekmiyor mu?
Doğu toplumu film ve televizyon sektörüne uzun süre ayak diredi. Kimi sinemayı günah olarak değerlendirdi kimi ise bizim olmayan bir şeyi biz niye kullanalım havasında oldu. Doğu toplumu sinema sektörünü kullanarak kendi kültür ve inancını dahi anlatmaya çok çekindi. Buna en açık örnek olarak islam toplumunu verebiliriz. Sinema sektörü yirminci yüzyılın başlarında başlamış olmasına rağmen İslam Peygamberini anlatan bir sinema ancak 1976 yıllarında çekilebilmiştir. İslam dünyası sinemayı bir süre günah olarak değerlendirdiği için İslam devletlerinin çoğunca filme sahip çıkılmamış Çağrı filmi uzun yıllar maddi destek olmadığından çekilememiştir. Film bitse de çile yine bitmemiştir; çünkü çoğu Müslüman ülke Çağrı filminin izlenilmesine cevaz vermemiştir. Müslümanların filmi izlememesi sebebiyle Çağrı filmi ciddi maddi sıkıntılardan geçmiştir.
Çağrı filminin ardından uzun yıllar ise İslam peygamberini konu edinen geniş çaplı ciddi bir sinema çalışması ortaya konulamamıştır. Ancak 2016 yılına geldiğimizde yani Çağrı’dan tam kırk yıl sonra Muhammed isimli peygamberimizi konu alan bir sinema esri ortaya konulabilmiştir. Bugün itibariyle bu film hakkında da maalesef ne islam uleması ne de entellektüelleri tam manasıyla meşru bir film olduğunu söyleyememekteler. Bazı ülkelerde film yasaklandı, bazılarında ise Müslümanlara filme gitmemeleri önerildi. Hollywood sinemalarında kendi dünyasını çekinmeden aktarırken, Hıristiyanlar Hz. İsa’yı anlatan yüzlerce sinema eseri yaparken Müslümanlar peygamberlerini malesef kendilerinin dahi okuyup anlayamayacağı kitaplara hapsettiler. Hâlbuki bugün insanlar görsel ve işitsel araçları kullanak daha etkili bir eğitim sergiliyor anlatacakları konuyu daha iyi anlıyor şahısları da daha iyi resmedebiliyorlar.
İşte biz bugün –her ne kadar hayran olduğumuzu dille getirmesek de- batıyı ayrı bir sevgi duyuyor orada konuşulanları konuşuyor, onlar gibi giyiniyor, onlar gibi yiyoruz ya bunun sebebini yıllardır zamanı takip edemememizde aramalıyız.
22 Ekim 2016 Cumartesi
BİR İLETİŞİM ÜTOPYASI
Keşke gönülden samimi olabilseydik. Dinleseydik insanları. Sorsaydık neydi ihtiyaçları ve anlatmak istedikleri. Kendilerini bizim karşımızda çok rahat hissetselerdi. Onlar için en mahrem konuları açabilecek bir anne baba veya eş olabilseydik. Rahatça konuşsalardı bizimle. Hissetmeselerdi en ufak heyecan, korku ve tedirginlik. Herkes her istediğini konuşabilseydi keşke. Ahmet çekinmeden Merve’nin babasına diyebilseydi Merve’yi sevdiğini. Ali diyebilseydi öğretmeni Salih’e suyun neden 30 derecede değilde 100 derecede kaynadığını. İslam da söyleyebilseydi cami çıkışında Mustafa hocaya namazda neden kıbleye dönülmesi gerektiğini.
Kızmadan, ön yargıya kapılmadan, olduğu mevkiyi unutarak dinleseydi Merve’nin babası, Salih öğretmen ve Mustafa hoca. Hep hoş muhabbet olsa. Kimse kızmasa ve herkes problemini konuşarak halledebilseydi.
10 Ekim 2016 Pazartesi
ŞORTLU KIZA TEKME ATAN ADAM
Hem insan hem müslüman olarak utanç ve vicdan azabı duyuyor insan. Dünyanın hiçbir öğretisi ve hukuku savunmasız masum bir bayanı darp etmeyi meşru göremez. Bu olayı meşru gören bir inanç ve öğreti ise eksik ve hatalı bir fikri düzleme sahiptir.
İslam karıncanın dahi incitilmesine izin vermemektedir. Karıncayı incitmeyi hesabı görülecek bir iş olarak değerlendirmektedir. Bu doğrultuda İslam geleneği içinde müslümanlar dövmeyi, öldürmeyi, hapsetmeyi, darp etmeyi insani olarak görmemişler kendilerine sığınan farklı din mensuplarına dahi bunu uygulamamışlardır. Hatta onları zımmi olarak yani can ve mal güvenliğinin sağlanması gereken kimseler olarak görmüşlerdir.
Hanım efendiler ise peygamber efendimizin veda hutbesinde de söylediği üzere emanettirler. Zarar gelmemesi için korunan varlıklar gibi üzerlerine titrenmeli, korunmalıdırlar. Efendimiz hanımlarınızı döven bizim hayırlılarımız olamaz buyurmaktadır. Bu bağlamda kadına zarar vermek Kuran'ın ve Efendizin uygun gördüğü İslama uymamaktadır. Aksine İslam kaynakları ve geleneğiyle çatışmaktadır.
Bu mel'un işi yapan şahsiyet eğer İslam' hizmet ettiğini sanıyorsa şuan ciddi bir hezimette. O hizmet etse etse şeytana ve onun gibilerine hizmet etti. Müslümanın güvenilir, emniyet insanı profiline leke sürdü. Eğer hüküm verme kararı benim olmuş olsaydı hem tekme attığından ötürü hem de Müslüman erkek profiline zarar verdiğinden kendisini şuçlardım. Allah ıslah etsin diyorum. Yaptığı hareketler çağ ötesinde kaldı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)