13 Ocak 2015 Salı

EBU’S SUUD KİMDİR?



Asıl adı Ebu’s-Suud Mehmet bin Muhiddin Mehmet bin Mustafa el-İmadi. 16. asrın en büyük alimlerinden olan Şeyhülislam Ebu‘s-Suud Efendi, İstanbul’da Müderris köyü denilen mahallede doğmuştur denmekte ise de; Çorum’un İskilip kasabasında (kaza) dünyaya geldiği bilinmektedir.(1)

Babası büyük alim Şeyh Yavsi lakabıyla tanınan Muhittin Efendi’dir. İstanbul’da yetişen büyük alim, ilk eğitimini babasından aldı. Devrin büyük alimlerinden ders okudu. Genç yaşta 2. Beyazid’in ilgi ve iltifatına mazhar oldu. Nitekim çelebi ulufesiyle ödüllendirildi. Özellikle ünlü alim Şeyhülislam Kemalpaşazade’nin (İbn Kemal) dersleri ile kemale erdi.

Değişik yerlerde müderrisliklerde bulundu. Bursa ve İstanbul kadılıklarına getirildi. Kanuni’nin Korfu seferinde Rumeli kazaskeri idi. Fenerzade Muhiddin Efendi’nin yerine Şeyhülislam oldu. Ölünceye kader bu görevde kalan Ebu’s-Suud Efendi İstanbul‘da vefat etti. Mezarı Eyüp’tedir.

Kanuni Sultan Süleyman ve II. Selim zamanlarında 30 yıla yakın yürüttüğü Şeyhülislamlık görevi ile Osmanlı devrinin en uzun süreli Şeyhülislamı olan Ebu’s-Suud Efendi, zayıf, uzun boylu, uzunca sakallı, nurani yüzlü, vakarlı bir alim idi. Bulunduğu mecliste kimse konuşmaz, onu dinlerdi. Ahlak ve fazileti, bir mesel olacak derecede şöhret bulmuştur.

Ebu’s-Suud Efendi, tefsir ve fıkıhta Osmanlı bilginlerinin en büyüklerindendir. Devletin yasalarını şeriatla uzlaştırmaya çalışş ve Kanuni zamanında yapılan hukuki revizyon onun fetvalarına dayanılarak gerçekleştirilmiştir. İslam’a aykırı her uygulama, karşısında onu bulmuştur.

Arapça ve Türkçe şiirleri yanında eski Türk nesrinin her kademesinde verdiği eserlerle de ünlüdür.
Onun en meşur eseri tefsir alnında yazmış olduğu ‘İrşadü’l-Aklu’s-Selim Mezaye’l-Kitabü’l-Kerim’ adlı kitabıdır.

Yazar: Ali Çalıkoğlu

İBNİ CERİR et- TABERİ KİMDİR?


Tam adıyla Ebû Cafer Muhammed ibn Cerîr et-Taberî. Taberistan'ın mul şehrinde 224/838 yılı sonlarında  dünyaya  geldi, ilk tahsilini  burada  yaptı. Yedi  yaşında   hafız oldu,  dokuz  yaşında  hadis ezberlemeye  başladı.

İlim tahsili için Rey, Basra, Kûfe, Medine, Suriye ve Mısır gibi şehir ve ülkeleri dolaştıktan sonra, hilâfet merkezi olan Bağdad'a yerleşti. Kaynaklar onun hocaları ve talebeleri için uzun bir liste vermektedir. Zamanında hadis, fıkıh (Hanefi, Şâfiî ve Mâlikî fıkıhları), kırâat, tarih ve edebiyat sahalarında meşhur olan birçok âlimden ders aldı, yetiştikten sonra da bütün bu ilimlerde eserler verdi. Kırk sene süreyle, her gün kırk varak yazmak suretiyle, son derece hacimli eserler meydana getirdi.

       Zamanındaki birtakım mezhep mensuplarınca Râfîzîlik ve Şîîlikle itham edilmiş olmakla birlikte, bu vasıfları yoktur. Bunlar, müfrit ve mezheplerinde mutaassıp kimseler tarafından ortaya atılmış iddialar, hatta iftiralardır. Çünkü, Taberî'nin eserlerinde onun, ne Râfizî ne de Şîî olduğuna delâlet edecek ifadeler ve bilgiler ya almaktadır.

Fıkıhta önceleri Şafîî mezhebine mensup iken, sonradan mutlak müctehidlik mertebesine ulaşştır. Kaynaklar onun, Cerriyye adında sonraları ortadan kalkmış olan bir mezbebin imamı olduğunu kaydeder.

Taberî, 310/923 yılında Bağdat'da vefat etmiş ve muhaliflerinin çokluğu sebebiyle, ölümü gizli tutularak geceleyin vefat ettiği eve defnedilmiştir. Kabrinin başka yerde olduğu (meselâ Mısır gibi) şeklindeki haberler ise sağlıklı değildir. Taberî'ye ait olduğu iddia edilen kabirler ona ait olmayıp belki de onun adına kurulmuş ziyaret makamlarıdır.

İmam Taberî'nin te'lif ettiği eserlerin birçoğu kaybolmuş ve zamanımıza kadar ulaşamamıştır. Fakat bize kadar ulaşan eserlerinin bile bir ömre sığdırılması zordur ve Taberî'nin büyüklüğünün en büyük delilidir.Onun en çok tanınan    eseri   Târîhu'l-Ümem ve'l-Mülûk’tur.
Târîhu'l-Ümem ve'l-Mülûk: Taberî'nin doğuda ve batıda haklı bir şöhrete ulaşmasına ve "Tarihin Babası" ünvanı verilmesine sebep olan genel tarihidir. Taberî bu eserinde yaratılıştan kendi zamanına kadar olan olayları rivayet senedleriyle birlikte kaydetmiştir. Tarih ilminde en önemli kaynaklardan biri olarak kabul edilir.


 Onun bir diger eseri de Câmiu'l-Beyân an (fî) Te'vîli Âyati'l-Kur'andır.270/883 yılında tamamladığı bu eseri Taberî Tefsiri olarak da bilinir.

AGAH DİVANI’INDA GEÇEN AYET VE HADİSLER

·        Enîs-i bezm-i Hak tenhâ-nişîn-i kurb “ev ednâ” [1]
             Ki oldı pâye-i mi‘râcı ‘âlî ‘arş-ı a‘lâdan
(“Ev edna” yakınlığının tek sahibi ,Hakk’ın sohbetinin muhatabı arş-ı  a‘lâda mirac mertebesine yükseldi.)

“ev edna “ ibaresi Necm Suresi’nin dokuzuncu ayetinde geçmektedir. İki yay kadar veya daha yakın oldu anlamına gelmektedir. Burada peygamberimizin miraca çıktığında Hakk’a ne kadar yakın olduğu anlatılmaktadır.

·        ‘Alîdür ol ki cevher yerine şemşîr-i kahrında
             Kazâ menşûr-ı feth itdi rakam “innâ fetahnâ”[2]
.
“inna fetahna” ibaresi Fetih Suresi birinci ayette geçmiştir. Hudeybiye Musalahası’ından dönen peygamberimize bir müjde olarak bu ayet inmiştir. Aslında bu musalaha ile büyük bir zafer kazandıklarını Allah Teala kullarına bildirmiştir.Bu beyitte ise genel manada Hz Ali’nin cesareti şecaeti anlatılmaktadır.Onun vesilesiyle bir fethin gerçekleştiği dile getirilir

·        Hüsn-i hulkı[3] müsellem-i âfâk
Lutf-ı nutkı mu‘abbir-i ilhâm


  Buarada hüsn-i hulk tabiyle peygaberimizin “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” hadisine atıf yapılmıştır. Hüsn-i hulk güzel ahlak demektir. Beyitte peygamberimiz güzel ahlakın sahibi ve ilhamın veye vahyin aracısı olarak  belirtilmiştir.

·        Ey cemâlün âftâbı “rahmetel lil alemın”[4]
   Pertev-i kandîl-i mihrâbun “hüdel lil müttekıyn”[5]

“Rahmetel lil alemin hibabına mazhar olan parlak yüzlü hüdel lil müttekıyn mihrabının ziyası olan ey nebi.”Peygamberimize yapılan bu hitap bizzat Kuran-I Kerim’de  Enbiyâ S., 21/ 107 geçmektedir. Peygamberimizin alemlere rahmet merhamet için Allah tarafından gönderildiği bu ayette dile getirilmektedir.

Yine ikinci mısrada geçen hüdel lil müttekıyn Bakara Suresi’nin ikinci ayetinde geçmektedir. Kuran-I Kerim’in muttakiler için  hidayet kaynağı olduğu, muttakilerin ona sarılmalarının gerektiği ifade edilmektedir.
·        Çün tufeylündür zuhûr-ı enbiyâ vü evliyâ
   Şânuna “levlâk”[6]bürhânı hitâb-ı bihterîn

Levlâk ibaresiyle peygamberimize atıf yapılmıştır. Bu ifade Keşfü’l-Hafâ ‘da “levlake levlake ma halaktül eflak” hasinde geçmektedir. Hadis  kriterleri açısından tenkit edilen bir hadis olmakla birlikte mana olarak bir gerçeği anlatmaktadır. Hadise göre Allah peygamberimize “Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım” demiştir.

·        Ey ser-firâz-ı tâc-ı “Le amruke”[7]habîb-i Hakk
            Sen muktedâ vü hayl-i resül sana muktedî
“Ey Hakk’ın sevgilisi “Le amruke”[8] tacını göklere yükselten , sen tabi olunansın ve birçok resul de sana tabi” . Le amruke ömrüne yemin olsun ki demektir. Bu ibare Hicr Suresi’nin yetmiş ikinci ayetinde geçmektedir.Bu kısımda Hz Lut ve onun kavmi anlatılır.Lut Kavmi’nin ne büyük sapıklık içinde olduğu onun resulüne şöyle bildirilmektedir; ( Resûlüm !) Hayatın hakkı için onlar, sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı.”[9]

·        ‘Ömerdür kim miyân-ı hakk u bâtıl farkı zâhirdür
Anunçün ismi mahsûs oldı Fârûk[10] ile esmâdan

Bu beyite de hz Ömer’e Faruk isminin nasıl verildiği dile getirilmek istenmiştir. Hz ömer’in münafıkların davasını kılıcıyla çözmesi üzerine Nur Suresi elli dokuzuncu ayet gelmiştir. Kendisine de hak ile batılı ayıran anlamın Faruk denilmiştir.




[1] Necm S., 53 / 9: “ İki yay kadar veya daha yakın oldu.”
[2] Fetih S., 48 / 1: “ Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik.”
[3] Muvatta, Hüsnü’l- Hulk,8;Ahmed b. Hanbel,2/381 “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.”
[4] Enbiyâ S., 21/ 107: “ ( Resûlüm! )Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”
[5] Bakara S., 2/ 2: “ O kitap ( Kur’an ); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler ( sakınanlar ve arınmak isteyenler ) için bir yol göstericidir.”. )
[6] 4b El-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ‘, C. II, Beyrut, Nu. 2123, s. 164. Hadis-i kudsi: “ Sen olmasan sen olmasan; felekleri yaratmazdım.”
[7] Hicr Suresi , 15/ 72
[8] Hicr Suresi , 15/ 72
[9]Hicr Suresi , 15/ 72 Diyanet Vakfı Meali
[10] Elmalılı Hamdi Yazır, Nur/59