15 Nisan 2015 Çarşamba

Allah akrabalığa kendi isminden bir isim verdi.


حدثنا ابن أبي عمر و سعيد بن عبد الرحمن قالا حدثنا سفيان بن عيينة عن الزهري عن أبي سلمة قال  اشتكى أبو الرداد الليثي فعاد عبد الرحمن ابن عوف فقال خيرهم وأوصلهم ما علمت أبا محمد فقال عبد الرحمن سمعت رسول الله صلى الله عليه و سلم يقول قال الله أنا الله وأنا الرحمن خلقت الرحم وشقت لها من اسمي فمن وصلها وصلتا ومن قطعتها بتته[1]

Ebû Seleme (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ebû’r Reddad el Leysî hastalanmıştı da Abdurrahman b. Avf, kendisini ziyarete gelmişti. Ebû’r Reddad şöyle dedi: Bildiğime göre insanların hayırlısı ve ilgiyi kesmeyen kişi Ebû Muhammed’tir (Abdurrahman b. Avf’ın künyesidir) Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf dedi. Rasûlullah (s.a.v.)’den işittim. Allah’ın şöyle buyurduğunu bize bildirdi: “Allah benim, Rahman da benim, akrabalığı da ben yarattım. İsmimden ona isim verdim. Her kim akrabalık bağlarını kesmeyip devam ettirirse ben de onunla ilgimi kesmem. Her kimde akrabalık bağlarını koparıp ilgiyi keserse ben de onunla ilgimi keserim.”
Tuhvetül-ahvez’in müellifi bu hadisle ilgili derki: Allah’ın akrabalığa kendinden bir isim vermesinde, isim ile mananın ilişkisine yönelik bir ima vardır. İsimlerin işaret ettiği manalar Allah’ın rahmetinin eserini taşımalır.
İLGİLİ RİVAYETLER
Hz. Ebu Hureyre’nin nakline göre peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
“Yüce Allah yaratacağı mahlûkların ne hâl üzere bulunacak­larını takdir edip de onlara âit kazayı tamamladığı zaman, rahim yâni hısımlık:
— (Yâ Rabb!) Burası akrabalık münâsebetlerini kesmekten Sa­na sığınanların makamıdır, dedi.
Allah:
— Evet öyledir. Sen, seninle bağlılığını muhafaza edenlere be­nim iyiliği ekleyip durmama; senden ilgiyi kesenlerden benim de ih­sanı kesmeme razı olmaz mısın? buyurdu.
Hısımlık:
— Evet razı olurum, diye cevâb verdi. Yüce Allah:
— Bu hüküm sana mahsûstur, buyurdu."[2]
“Rahim (akrabalık), Allah'ın rahmetinin eserlerindendir. Kim bu bağı korursa, Allah ona merhamet eder. Kim onu koparırsa, Allah da ondan ihsan ve rahmetini keser."[3]
“Rahim Arş'a asılıdır. Beni gözeteni, Allah gözetsin! Beni gözetmeyi keseni Allah da gözetmesin! der.”[4]
“Rahm Rahman’dan alınmıştır. (Bu rahm yakınlığı) sık ağaçların birbirine sarılmış kökleri gibidir. Allah Taâlâ buyurdu ki: Ey rahm karabeti! Her kim sana bağlı bulunur durursa, ben de ona rahmetimi ekler dururum, kim de seninle münâsebetini keserse, ben de ona rahmetimi keserim!"[5]

ABDURRAHMAN BİN AVF
Abdurrahman bin Avf (r.a.) 581 yılında Mekke’de doğmuştur. Kureyş kabilesinin Zühreoğulları kolundandır. Babasının adı Avf, validesinin Şifa’dır.
Cahiliye devrinde asıl adı Abdulkâ’be veya başka bir görüşe göre Abdu Amr idi. Son derece temiz bir adam olan Abdurrahman bin Avf (ra) Hz. Ebu Bekir’in daveti üzerine hak yola girmiştir. Hz. Muhammed (sav) İslam’a girdikten sonra kendisine Abdurrahman adını koymuştur.
Risale-i Nur’da, bahtiyar kadınlardan birisi olan Abdurrahman (ra)’ın annesinin, Peygamber Efendimizin (sav) doğduğu gece cereyan eden hadiselere şahit olduğundan söz edilmektedir. Hz. Âmine (ra) ve onun yanında bulunan Osman ibn As ile Abdurrahman’ın anneleri gördükleri azim bir nurdan sonra üçü birden; “Veladeti anında biz öyle bir nur gördük ki, o nur maşrık ve mağribi bize aydınlattırdı” şeklinde müşahedelerini dile getirmişlerdir.
Abdurrahman bin Avf aşere-i mübeşşeredendir. Cahiliyye döneminde  içki içmeyen günaha bulaşmamış kimselerdendir. Kendisi çoğunlukla ticaretle uğraşmış ve Allah’ın izniyle de bu yolda çok başarılı olmuştur. Götürdüğü getirdiği kervanlar büyük ilgi görürdü. Avf kazandıklarını gözünü kıpmadan Allah yolunda harcayan büyük sahabe efendimizdir.
Abdurrahman bin Avf pek hadis rivayetinde bulunmamıştır. Peygamber efendimizden 65 tane hadis rivayet ettiği bilinir.  Bulaşıcı hastalığın  olduğu yere girmeme[6] ile ilgili meşhur hadisi de yine Abdurrahman bin Avf rivayet etmiştir.
SILA-İ RAHİM AKRABA ZİYARETİ MİDİR?
Günlük dilde sıla-ı rahim akraba ziyareti olarak kullanılmakta ve insanlar tarafından böyle bilinmektedir. Yalnız bu kavramı oluşturan Arapça sıla ve rahim kelimelerini incelediğimizde karşımıza daha geniş manalı bir kavramın çıkmaktığını görüyoruz. Sıla kelimesi "vusul" kökünden masdar bir kelime olup, kavuşmak, ulaşmak, akrabayı ziyaret etmek, mü’minlerle görüşmek ve alâkayı devam ettirmek manâlarına gelmektedir. Rahim ise, acıma, koruma, şefkat manalarına gelmektedir.[7] Rahim kan, evlilik ve süt emzirme yoluyla oluşan akrabalığı ifade eder.
Aralarında bir bağlantı kurduğumuzda sıla-i rahmin sadece ziyaret olmadığını görürüz. Sıla-i rahim akrabayı kollamak , ihtiyaçlarını gidermek, hayata tutunmasını sağlamaktır aynı zamanda. Sadece ziyaret bazen akrabayı memnun etmeyebilir. Evet, ziyaret bir yöntemdir. Fakat maddi sıkıntı çeken, morali buzuk deprasyonda olan bir yakını sadece ziyaret tatmin etmeyebilir.
  Peygamber efendimizin süt annelerine karşı tavrı sıla-i rahmi daha geniş manasıyla anlamamızı sağlamaktadır.
Ebû Leheb'in cariyesi bulunan Süveybe, oğlu Mesruh ile birlikte Peygamber (s.a.v.)'i emzirmiştir. Daha önce, Resûl-i Ekrem (asv)'in amcası bulunan Hz. Hamza’ya da süt annelik yapan Süveybe, daha sonra Ebû Seleme’yi de emzirmiş bulunmaktadır. Bu emzirme, Halime-i Sa'diye'den önceki günlerde olmuştur. [8]
Resûlullah (s.a.v,), Mekke'de bulunduğu sırada, Süveybe'yi ziyaret eder, hatırını sorar ve kendisine yardımda bulunurdu. Medine-i Münevvere'ye hicret ettikten sonra da bu ilgisini devam ettirmiş ve ona giyecek elbiseler göndermiştir.[9] Yine peygamberimizin süt kardeşi olan Şeyma’yı  Huneyn  muharebesinde tanıması onu özgür bırakması, kendisine izzet ü ikramda bulunması buna örnek verilebilir.

EFENDİMİZ VE SILA-İ RAHİM
Edep ve fazilete dayanan her düstur nasıl peygamberimizin kucağında yeşermişse aynı şekilde sıla-i rahim olgusu da onun kucağında filizlenmiştir. Peygamberimizin bir annesi veya babası yoktu. Sıla-i rahim yapacağı asıl zatlar yoktu çevresinde; ama o herkese bir anne baba sevgisiyle yaklaşıyordu. Komşularına, süt anne ve kardeşlerine, arkadaşlarına, amca ve dayılarına annesine ve babasına göstermesi muhtemel sevgiyi gösteriyordu. Esasında onun toplumunda  sıla-i rahmin pek yeri de yoktu. Akraba eş dost gözetilmiyordu. Çocuklar babalarını bilmedikleri için dayılarına baba diyorlardı. Dayılar da yeğenlerine oğlum diye hitap ediyordu.[10] Peygamberimizin akrabalarını gözetmesi herkesi şaşırtıyor, onun bu meziyetini dile getirmekten hoşlanıyorlardı. Nitekim peygamberimiz ilk vahyin akabinde Hz. Hatice validemizin yanına geldiğinde peygamberimize annemizin hitabı şöyle olmuştur:
“Hayır Allah seni zayi etmeyecektir. Şüphesiz sen yoksulu gözetir, akrabayı ziyaret eder, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacını karşılarsın.”
Annemizin bu sözleri cahiliyye insanının bu ahlaktan çok uzak olduğu izlenimini bizde uyandırmaktadır. Aynı şekilde Hz. Ebubekir efendimizin de peygamberimize böyle bir  hitabı bulunmaktadır.
Nübüvvetin gelmesiyle beraber peygamberimizin sıla-i rahme verdiği önem artmıştır. İslamiyet'in ilk yıllarından itibaren ilk inen Mekkî âyetlerde Hz. Peygamber'e akrabalık ilişkilerinin gözetilmesi ve bu hususa dikkat edilmesi emredilmiştir. Bu çerçevede peygamberimiz ilk önce tebliğ görevine kendi ailesi ile başlamış, onları uyarmıştır. Defalarca yemekli toplantılar, ziyafetler düzenlemiş ailesini hakikate ulaştırmaya çalışmıştır. Ayetlerin ışığında[11] onun bu uygulamalarında esasında yakın akrabayı uyarmanın da bir sıla-i rahim olduğunu öğreniyoruz.

İLAHİ BUYRUK AKRABALIK BAĞLARINI GÖZETMEMİZİ İSTİYOR
Yaratıcı yaratttığını en iyi bilendir.[12] Nasılki bilgisayar mühendisleri icat ettikleri bilgisayarları en ince ayrıntısına kadar bilir; Allah da kullarına neyin zarar verip neyin yarar sağlayacağını en iyi bilmektedir.
Rabbimiz toplumun fıtratının  sıla-i rahim ile korunacağını bizlere bildirmekte; terk edilmesi durumunda tefrika ve düşmanlıkların olabileceğini buyurmaktadır. Bu yüzden İslam aile bağlarına ciddi önem verir. Nakledeceğimiz ayetlerde bu çok rahatlıkla görülmektedir.
“Birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.”[13]
Şüphesiz ki Allah, size adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara bakmayı emreder.”[14]
“Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez.”[15]
Kuran’ı Kerim’de bu benzeri ayetler çoktur. Akrabalık bağına verilen önem yüce kitabımızda bariz bir şekilde göze çarpmaktadır. O kadar belirgindir ki İslam uleması Nisa Suresi’nin ilk ayetine[16] dayanarak akrabalık bağı üzerine yemin edilebileceğini ileri sürmüştür.

HADİSLER IŞIĞINDA SILA-İ RAHİM
Peygamber efendimiz vahye muhatap olmadan önce de akrabayı gözettiği gibi vahiyle beraber ona ayrı bir ehemmiyet    göstermiştir. Peygamberimiz bir sıla-i rahim kahramanıydı. Onun akrabaya ve yakınlara rahmeti Allah’ın tecellilerini taşıyordu. Öyleki onun rahmet potası çelikten yürekleri dahi eritmekteydi. Ve o toplumun fıtratını korumayı, insan kazanmayı, İslam’ı insanlara sevdirmeyi bu yolda görüyor, bize de bu yolda yürümemizi şu şekilde  tavsiye ediyordu:
“Ey insanlar selamı yayın, sofranız herkese açık olsun, çokça ikram edin, sıla-i rahimde kusur etmeyin.”[17]
  Rasûl-ü Ekrem Efendimiz, “Akrabalık, Arş’ta asılıdır. ‘Beni gözeteni Allah gözetsin; beni terk edeni Allah terk etsin’ der durur”[18] buyurmuş; bir başka defa, “Yoksula yapılan sadaka bir sadakadır. Bu sadaka akrabaya yapılmışsa iki sadaka demektir. Biri sadaka, diğeri sıla-i rahimdir ki bu da sadaka sayılır”[19] demiş ve “Akrabalık bağlarını kesip koparan kimse Cennete giremez”[20] tehditkar ifadesiyle mü’minleri ikaz etmiştir. İslâm âlimleri, bu ayet ve hadisleri nazar-ı itibara alarak sıla-i rahimde bulunmanın vacib olduğunu söylemiş ve onun terkedilmesinin büyük günah sayılacağını belirtmişlerdir.[21]
YAKINLARIYLA  İLİŞKİSİNİ  KESEN  KİMSELER  RAHMETE  MANİDİR
Adından da sezileceği üzere sıla-i rahim, Rabbimizin Rahman isminin yer yüzündeki tecellisidir. Akraba ilişkileri devam ettiği sürece kulların üzerinde Rahman tecelli edecek yer yüzü rahmete boğulacaktır. Ama tersi meydana gelir de bazı kimseler akrabayı bir köşeye atarlarsa, toplum rahmetten mahrum kalacaktır.
Abdullah İbn-i Ebi Evfâ (ra) şöyle bir rivayette bulunmuştur: Resulullah (sav)  ile birlikte otururken Resulullah  “Bugün  yakınlarıyla  ilişkisini  kesen  bizimle oturmasın” dedi.
“Bunun üzerine bir delikanlı kalkarak,  aralarında meydana gelen bir meseleden dolayı teyzesine gitti ve ondan kendisini bağışlamasını istedi. Teyzesi de aynı şeyi ondan istedi. Daha sonra aramıza döndü. Bunun üzerine  nebi  (sav):
“İyi bilin ki, toplum içinde yakınlarıyla ilişkisini kesen kimseler bulundukça o topluma rahmet inmez”[22] buyurdu.

SILA-İ RAHİM ÖMRÜ UZATIR
Nesebinizde sıla-i rahim yapacaklarınızı öğreniniz. Zira sıla-i rahim akrabalarda sevgi,  malda bolluk ve ömürde de uzamadır.[23]
Ömrün uzaması ile ilgili olarak Seyyidina Hz. Âdem ve Hz. Davud arasındaki ömür teâtisi (alışverişi) örnek gösterilebilir. Hz. Adem kader levhalarında Hz. Davud’un ömrünü az bulmuş  ve Hz. Davud’a, kendi ömründen 40 sene vermiştir. Hz. Davud’un 80 yıl yaşamasına vesile olmuştur. Kur’ân’da bulunmayan bu mesele, Kurân’dan sonra mühim iki kaynak olan Buhârî ve Müslim’de anlatılır.
Ömür uzamasının bir başka tevili de şöyle olabilir; Cenâb-ı Hak insanın yaptığı şeyleri bereketlendirip, nemalandırarak o insanın hayatını uzun bir ömür yaşamışçasına bereketlendirebilir. Şayet ömrün uzaması esprisi, insanın ahiret hesabına yönelik kazancıyla değerlendiriliyorsa, bu durumda insan ahiret adına çok kazanmış demektir. Meselâ, bunlardan birisi Kadir Gecesi’dir ki, bin aya bedel olduğu ifade edilir. Eğer insan o gecede, o ilâhî teveccühü yakalarsa, sanki seksen sene yaşamış gibi olur. Bu, o insanın ömrü uzasaydı ve seksen sene de yaşasaydı işte o kadar sevap kazanacaktı demektir. Sadakanın, hasenatın, sıla-i rahimin ömür uzatması da bu şekilde olabilir.[24]

SONUÇ
-Allah Teala rahmi kullarına rahmet olsun diye kendi isminden türetmiştir.
-Sıla-i rahim sadece akraba ziyareti değildir. Sıla-i rahim her durumda akrabanın yanında olmaktır, ihtiyaçlarını gidermektir.
-Akrabayı irşad peygamberimizin uyguladığı bir sıla yöntemidir.
-Zira sıla-i rahim akrabalarda sevgi,  malda bolluk ve ömürde de uzamadır.[25]
-Bazen bir tebessüm bile sıladır.
-Sıla-i rahmi kesen kimse yeryüzüne rahmet inmemesine sebeb olur.
- Akrabalık bağlarını kesip koparan kimse Cennete giremez.[26]
-Akrabalık bağı üzerine yemin edilebilir.
-Çoğu ulemaya göre akrabalık bağını gözetmek vaciptir.


Yazar: Ali Çalıkoğlu





[1] Tirmizî, Kitabu'l-Birr ve's-Sıla, 9
[2] Müslim, İyilik ve Sıla, 6; Buhârî Edeb, 13
[3] Buhârî Edeb, 13
[4] Müslim, İyilik ve Sıla, 6
[5] Buhârî Edeb, 13
[6] Buhârî, Tıb 30; Müslim, Selâm 98
[7] Fîrûzâbâdî, I, 66, IV, 119; İbnü'l-Esir, II, 210
[8] İbn Sad, Tabakât, 1/108
[9] Tabakât, 1/108
[10] Suruç Salih, Kainatın Efendisi
[11] Tahrim, 6 “Cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyunuz”
[12] Mülk, 14
[13] Nİisa, 1
[14] Nahl, 90
[15] Nisa, 36
[16] “Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.”
[17] İbni Mace, Darimi
[18] Müslim, Birr ve Sıla, 17
[19] Nesâî, Tirmizî, İbnu Mâce
[20]Buhari, Edeb, 11
[21] Cessâs, I, 56, III, 28; İbnü'l-Arabî, II, 125; İbnü'l-Arabî, I, 401
[22] Esbahânî
[23] Buhari, Edeb 12
[24] http://tr.fgulen.com/content/view/11630/98/
[25] Buhari, Edeb 12
[26]Buhari, Edeb, 11