حدثنا ابن أبي عمر و سعيد بن عبد الرحمن قالا
حدثنا سفيان بن عيينة عن الزهري عن أبي سلمة قال
اشتكى أبو الرداد الليثي فعاد عبد الرحمن ابن عوف فقال خيرهم وأوصلهم ما
علمت أبا محمد فقال عبد الرحمن سمعت رسول الله صلى الله عليه و سلم يقول قال الله
أنا الله وأنا الرحمن خلقت الرحم وشقت لها من اسمي فمن وصلها وصلتا ومن قطعتها
بتته[1]
Ebû Seleme
(r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ebû’r Reddad el Leysî hastalanmıştı
da Abdurrahman b. Avf, kendisini ziyarete gelmişti. Ebû’r Reddad şöyle dedi:
Bildiğime göre insanların hayırlısı ve ilgiyi kesmeyen kişi Ebû Muhammed’tir
(Abdurrahman b. Avf’ın künyesidir) Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf dedi.
Rasûlullah (s.a.v.)’den işittim. Allah’ın şöyle buyurduğunu bize bildirdi:
“Allah benim, Rahman da benim, akrabalığı da ben yarattım. İsmimden ona isim
verdim. Her kim akrabalık bağlarını kesmeyip devam ettirirse ben de onunla
ilgimi kesmem. Her kimde akrabalık bağlarını koparıp ilgiyi keserse ben de
onunla ilgimi keserim.”
Tuhvetül-ahvez’in müellifi bu hadisle ilgili derki: Allah’ın akrabalığa
kendinden bir isim vermesinde, isim ile mananın ilişkisine yönelik bir ima
vardır. İsimlerin işaret ettiği manalar Allah’ın rahmetinin eserini taşımalır.
İLGİLİ
RİVAYETLER
Hz. Ebu
Hureyre’nin nakline göre peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
“Yüce Allah
yaratacağı mahlûkların ne hâl üzere bulunacaklarını takdir edip de onlara âit
kazayı tamamladığı zaman, rahim yâni hısımlık:
— (Yâ Rabb!)
Burası akrabalık münâsebetlerini kesmekten Sana sığınanların makamıdır, dedi.
Allah:
— Evet öyledir.
Sen, seninle bağlılığını muhafaza edenlere benim iyiliği ekleyip durmama;
senden ilgiyi kesenlerden benim de ihsanı kesmeme razı olmaz mısın? buyurdu.
Hısımlık:
— Evet razı
olurum, diye cevâb verdi. Yüce Allah:
— Bu hüküm sana
mahsûstur, buyurdu."[2]
“Rahim
(akrabalık), Allah'ın rahmetinin eserlerindendir. Kim bu bağı korursa, Allah
ona merhamet eder. Kim onu koparırsa, Allah da ondan ihsan ve rahmetini
keser."[3]
“Rahim Arş'a
asılıdır. Beni gözeteni, Allah gözetsin! Beni gözetmeyi keseni Allah da
gözetmesin! der.”[4]
“Rahm Rahman’dan
alınmıştır. (Bu rahm yakınlığı) sık ağaçların birbirine sarılmış kökleri
gibidir. Allah Taâlâ buyurdu ki: Ey rahm karabeti! Her kim sana bağlı bulunur
durursa, ben de ona rahmetimi ekler dururum, kim de seninle münâsebetini
keserse, ben de ona rahmetimi keserim!"[5]
ABDURRAHMAN BİN
AVF
Abdurrahman bin
Avf (r.a.) 581 yılında Mekke’de doğmuştur. Kureyş kabilesinin Zühreoğulları
kolundandır. Babasının adı Avf, validesinin Şifa’dır.
Cahiliye
devrinde asıl adı Abdulkâ’be veya başka bir görüşe göre Abdu Amr idi. Son
derece temiz bir adam olan Abdurrahman bin Avf (ra) Hz. Ebu Bekir’in daveti üzerine
hak yola girmiştir. Hz. Muhammed (sav) İslam’a girdikten sonra kendisine
Abdurrahman adını koymuştur.
Risale-i Nur’da,
bahtiyar kadınlardan birisi olan Abdurrahman (ra)’ın annesinin, Peygamber
Efendimizin (sav) doğduğu gece cereyan eden hadiselere şahit olduğundan söz
edilmektedir. Hz. Âmine (ra) ve onun yanında bulunan Osman ibn As ile
Abdurrahman’ın anneleri gördükleri azim bir nurdan sonra üçü birden; “Veladeti
anında biz öyle bir nur gördük ki, o nur maşrık ve mağribi bize aydınlattırdı”
şeklinde müşahedelerini dile getirmişlerdir.
Abdurrahman bin
Avf aşere-i mübeşşeredendir. Cahiliyye döneminde içki içmeyen günaha bulaşmamış
kimselerdendir. Kendisi çoğunlukla ticaretle uğraşmış ve Allah’ın izniyle de bu
yolda çok başarılı olmuştur. Götürdüğü getirdiği kervanlar büyük ilgi görürdü.
Avf kazandıklarını gözünü kıpmadan Allah yolunda harcayan büyük sahabe
efendimizdir.
Abdurrahman bin
Avf pek hadis rivayetinde bulunmamıştır. Peygamber efendimizden 65 tane hadis
rivayet ettiği bilinir. Bulaşıcı
hastalığın olduğu yere girmeme[6] ile ilgili meşhur
hadisi de yine Abdurrahman bin Avf rivayet etmiştir.
SILA-İ RAHİM
AKRABA ZİYARETİ MİDİR?
Günlük dilde
sıla-ı rahim akraba ziyareti olarak kullanılmakta ve insanlar tarafından böyle
bilinmektedir. Yalnız bu kavramı oluşturan Arapça sıla ve rahim kelimelerini
incelediğimizde karşımıza daha geniş manalı bir kavramın çıkmaktığını görüyoruz.
Sıla kelimesi "vusul" kökünden masdar bir kelime olup, kavuşmak,
ulaşmak, akrabayı ziyaret etmek, mü’minlerle görüşmek ve alâkayı devam ettirmek
manâlarına gelmektedir. Rahim ise, acıma, koruma, şefkat manalarına
gelmektedir.[7]
Rahim kan, evlilik ve süt emzirme yoluyla oluşan akrabalığı ifade eder.
Aralarında bir
bağlantı kurduğumuzda sıla-i rahmin sadece ziyaret olmadığını görürüz. Sıla-i rahim
akrabayı kollamak , ihtiyaçlarını gidermek, hayata tutunmasını sağlamaktır aynı
zamanda. Sadece ziyaret bazen akrabayı memnun etmeyebilir. Evet, ziyaret bir
yöntemdir. Fakat maddi sıkıntı çeken, morali buzuk deprasyonda olan bir yakını
sadece ziyaret tatmin etmeyebilir.
Peygamber efendimizin süt annelerine karşı
tavrı sıla-i rahmi daha geniş manasıyla anlamamızı sağlamaktadır.
Ebû Leheb'in
cariyesi bulunan Süveybe, oğlu Mesruh ile birlikte Peygamber (s.a.v.)'i
emzirmiştir. Daha önce, Resûl-i Ekrem (asv)'in amcası bulunan Hz. Hamza’ya da
süt annelik yapan Süveybe, daha sonra Ebû Seleme’yi de emzirmiş bulunmaktadır.
Bu emzirme, Halime-i Sa'diye'den önceki günlerde olmuştur. [8]
Resûlullah
(s.a.v,), Mekke'de bulunduğu sırada, Süveybe'yi ziyaret eder, hatırını sorar ve
kendisine yardımda bulunurdu. Medine-i Münevvere'ye hicret ettikten sonra da bu
ilgisini devam ettirmiş ve ona giyecek elbiseler göndermiştir.[9] Yine
peygamberimizin süt kardeşi olan Şeyma’yı
Huneyn muharebesinde tanıması onu
özgür bırakması, kendisine izzet ü ikramda bulunması buna örnek verilebilir.
EFENDİMİZ VE
SILA-İ RAHİM
Edep ve fazilete
dayanan her düstur nasıl peygamberimizin kucağında yeşermişse aynı şekilde
sıla-i rahim olgusu da onun kucağında filizlenmiştir. Peygamberimizin bir annesi
veya babası yoktu. Sıla-i rahim yapacağı asıl zatlar yoktu çevresinde; ama o
herkese bir anne baba sevgisiyle yaklaşıyordu. Komşularına, süt anne ve
kardeşlerine, arkadaşlarına, amca ve dayılarına annesine ve babasına göstermesi
muhtemel sevgiyi gösteriyordu. Esasında onun toplumunda sıla-i rahmin pek yeri de yoktu. Akraba eş
dost gözetilmiyordu. Çocuklar babalarını bilmedikleri için dayılarına baba
diyorlardı. Dayılar da yeğenlerine oğlum diye hitap ediyordu.[10] Peygamberimizin
akrabalarını gözetmesi herkesi şaşırtıyor, onun bu meziyetini dile getirmekten
hoşlanıyorlardı. Nitekim peygamberimiz ilk vahyin akabinde Hz. Hatice
validemizin yanına geldiğinde peygamberimize annemizin hitabı şöyle olmuştur:
“Hayır Allah
seni zayi etmeyecektir. Şüphesiz sen yoksulu gözetir, akrabayı ziyaret eder,
ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacını karşılarsın.”
Annemizin bu
sözleri cahiliyye insanının bu ahlaktan çok uzak olduğu izlenimini bizde
uyandırmaktadır. Aynı şekilde Hz. Ebubekir efendimizin de peygamberimize böyle
bir hitabı bulunmaktadır.
Nübüvvetin
gelmesiyle beraber peygamberimizin sıla-i rahme verdiği önem artmıştır.
İslamiyet'in ilk yıllarından itibaren ilk inen Mekkî âyetlerde Hz. Peygamber'e
akrabalık ilişkilerinin gözetilmesi ve bu hususa dikkat edilmesi emredilmiştir.
Bu çerçevede peygamberimiz ilk önce tebliğ görevine kendi ailesi ile başlamış,
onları uyarmıştır. Defalarca yemekli toplantılar, ziyafetler düzenlemiş
ailesini hakikate ulaştırmaya çalışmıştır. Ayetlerin ışığında[11] onun bu
uygulamalarında esasında yakın akrabayı uyarmanın da bir sıla-i rahim olduğunu
öğreniyoruz.
İLAHİ BUYRUK
AKRABALIK BAĞLARINI GÖZETMEMİZİ İSTİYOR
Yaratıcı
yaratttığını en iyi bilendir.[12] Nasılki
bilgisayar mühendisleri icat ettikleri bilgisayarları en ince ayrıntısına kadar
bilir; Allah da kullarına neyin zarar verip neyin yarar sağlayacağını en iyi
bilmektedir.
Rabbimiz
toplumun fıtratının sıla-i rahim ile
korunacağını bizlere bildirmekte; terk edilmesi durumunda tefrika ve
düşmanlıkların olabileceğini buyurmaktadır. Bu yüzden İslam aile bağlarına
ciddi önem verir. Nakledeceğimiz ayetlerde bu çok rahatlıkla görülmektedir.
“Birbirinizle
dilekleştiğiniz Allah'tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının.
Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.”[13]
“Şüphesiz
ki Allah, size adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara bakmayı emreder.”[14]
“Allah'a
ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya,
yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan
arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin. Şüphesiz
Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez.”[15]
Kuran’ı Kerim’de
bu benzeri ayetler çoktur. Akrabalık bağına verilen önem yüce kitabımızda bariz
bir şekilde göze çarpmaktadır. O kadar belirgindir ki İslam uleması Nisa
Suresi’nin ilk ayetine[16] dayanarak
akrabalık bağı üzerine yemin edilebileceğini ileri sürmüştür.
HADİSLER
IŞIĞINDA SILA-İ RAHİM
Peygamber
efendimiz vahye muhatap olmadan önce de akrabayı gözettiği gibi vahiyle beraber
ona ayrı bir ehemmiyet göstermiştir. Peygamberimiz bir sıla-i rahim
kahramanıydı. Onun akrabaya ve yakınlara rahmeti Allah’ın tecellilerini
taşıyordu. Öyleki onun rahmet potası çelikten yürekleri dahi eritmekteydi. Ve o
toplumun fıtratını korumayı, insan kazanmayı, İslam’ı insanlara sevdirmeyi bu
yolda görüyor, bize de bu yolda yürümemizi şu şekilde tavsiye ediyordu:
“Ey insanlar
selamı yayın, sofranız herkese açık olsun, çokça ikram edin, sıla-i rahimde
kusur etmeyin.”[17]
Rasûl-ü Ekrem Efendimiz, “Akrabalık, Arş’ta
asılıdır. ‘Beni gözeteni Allah gözetsin; beni terk edeni Allah terk etsin’ der
durur”[18] buyurmuş; bir
başka defa, “Yoksula yapılan sadaka bir sadakadır. Bu sadaka akrabaya
yapılmışsa iki sadaka demektir. Biri sadaka, diğeri sıla-i rahimdir ki bu da
sadaka sayılır”[19]
demiş ve “Akrabalık bağlarını kesip koparan kimse Cennete giremez”[20] tehditkar
ifadesiyle mü’minleri ikaz etmiştir. İslâm âlimleri, bu ayet ve hadisleri
nazar-ı itibara alarak sıla-i rahimde bulunmanın vacib olduğunu söylemiş ve
onun terkedilmesinin büyük günah sayılacağını belirtmişlerdir.[21]
YAKINLARIYLA İLİŞKİSİNİ
KESEN KİMSELER RAHMETE
MANİDİR
Adından da
sezileceği üzere sıla-i rahim, Rabbimizin Rahman isminin yer yüzündeki
tecellisidir. Akraba ilişkileri devam ettiği sürece kulların üzerinde Rahman
tecelli edecek yer yüzü rahmete boğulacaktır. Ama tersi meydana gelir de bazı
kimseler akrabayı bir köşeye atarlarsa, toplum rahmetten mahrum kalacaktır.
Abdullah İbn-i
Ebi Evfâ (ra) şöyle bir rivayette bulunmuştur: Resulullah (sav) ile birlikte otururken Resulullah “Bugün yakınlarıyla
ilişkisini kesen bizimle
oturmasın” dedi.
“Bunun üzerine
bir delikanlı kalkarak, aralarında
meydana gelen bir meseleden dolayı teyzesine gitti ve ondan kendisini
bağışlamasını istedi. Teyzesi de aynı şeyi ondan istedi. Daha sonra aramıza
döndü. Bunun üzerine nebi (sav):
“İyi bilin ki,
toplum içinde yakınlarıyla ilişkisini kesen kimseler bulundukça o topluma
rahmet inmez”[22]
buyurdu.
SILA-İ RAHİM
ÖMRÜ UZATIR
Nesebinizde
sıla-i rahim yapacaklarınızı öğreniniz. Zira sıla-i rahim akrabalarda sevgi, malda bolluk ve ömürde de uzamadır.[23]
Ömrün uzaması
ile ilgili olarak Seyyidina Hz. Âdem ve Hz. Davud arasındaki ömür teâtisi
(alışverişi) örnek gösterilebilir. Hz. Adem kader levhalarında Hz. Davud’un
ömrünü az bulmuş ve Hz. Davud’a, kendi
ömründen 40 sene vermiştir. Hz. Davud’un 80 yıl yaşamasına vesile olmuştur.
Kur’ân’da bulunmayan bu mesele, Kurân’dan sonra mühim iki kaynak olan Buhârî ve
Müslim’de anlatılır.
Ömür uzamasının
bir başka tevili de şöyle olabilir; Cenâb-ı Hak insanın yaptığı şeyleri
bereketlendirip, nemalandırarak o insanın hayatını uzun bir ömür yaşamışçasına
bereketlendirebilir. Şayet ömrün uzaması esprisi, insanın ahiret hesabına
yönelik kazancıyla değerlendiriliyorsa, bu durumda insan ahiret adına çok
kazanmış demektir. Meselâ, bunlardan birisi Kadir Gecesi’dir ki, bin aya bedel
olduğu ifade edilir. Eğer insan o gecede, o ilâhî teveccühü yakalarsa, sanki
seksen sene yaşamış gibi olur. Bu, o insanın ömrü uzasaydı ve seksen sene de
yaşasaydı işte o kadar sevap kazanacaktı demektir. Sadakanın, hasenatın, sıla-i
rahimin ömür uzatması da bu şekilde olabilir.[24]
SONUÇ
-Allah Teala
rahmi kullarına rahmet olsun diye kendi isminden türetmiştir.
-Sıla-i rahim
sadece akraba ziyareti değildir. Sıla-i rahim her durumda akrabanın yanında
olmaktır, ihtiyaçlarını gidermektir.
-Akrabayı irşad
peygamberimizin uyguladığı bir sıla yöntemidir.
-Zira sıla-i
rahim akrabalarda sevgi, malda bolluk ve
ömürde de uzamadır.[25]
-Bazen bir
tebessüm bile sıladır.
-Sıla-i rahmi
kesen kimse yeryüzüne rahmet inmemesine sebeb olur.
- Akrabalık
bağlarını kesip koparan kimse Cennete giremez.[26]
-Akrabalık bağı
üzerine yemin edilebilir.
-Çoğu ulemaya
göre akrabalık bağını gözetmek vaciptir.
Yazar: Ali Çalıkoğlu
Yazar: Ali Çalıkoğlu
[1]
Tirmizî, Kitabu'l-Birr ve's-Sıla, 9
[3]
Buhârî Edeb, 13
[4]
Müslim, İyilik ve Sıla, 6
[5]
Buhârî Edeb, 13
[6]
Buhârî, Tıb 30; Müslim, Selâm 98
[7]
Fîrûzâbâdî, I, 66, IV, 119; İbnü'l-Esir, II, 210
[8]
İbn Sad, Tabakât, 1/108
[9]
Tabakât, 1/108
[10]
Suruç Salih, Kainatın Efendisi
[11]
Tahrim, 6 “Cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyunuz”
[12]
Mülk, 14
[13]
Nİisa, 1
[14]
Nahl, 90
[15]
Nisa, 36
[16]
“Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık
haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.”
[17]
İbni Mace, Darimi
[18]
Müslim, Birr ve Sıla, 17
[19]
Nesâî, Tirmizî, İbnu Mâce
[20]Buhari,
Edeb, 11
[22]
Esbahânî
[23]
Buhari, Edeb 12
[24]
http://tr.fgulen.com/content/view/11630/98/
[25]
Buhari, Edeb 12