15 Ocak 2015 Perşembe

Nureddin es Sabuni kimdir?

A)HAYATI
Nureddin es-Sabuni Buhara da yaşamış Hanefi bir alimdir. Kelam ve fıkıh alanında kayda değer çalışmaları olmuştur. İsmi tam olarak Ahmed bin Muhammed bin Ebi Bekr’dir. “El- İmam , Nureddin ve Sabuni” lakablarıyla meşhurdur. Sabun imal edip satmak manasına gelen Sabuni lakabının neden verildiği bilinmemektedir. Buhara’da yetişip vefat ettiği için kendisine el-Buhari de denilmiştir. Varlıklı bir ailede yaşamış olmasına rağmen mütevazıdır. Hac yolculuğu sırasında Irak ve Horasan gibi bir çok yerde bulunmuştur. Alimlerin sohbet halkalarına dahil olmuş, onların kelami düşüncelerini öğrenmiştir.Sabuni’nin hayatı hakkında pek fazla bilgi bulunmamaktadır. İlmi hayatına dair bilgileri ise eserlerinden ve iki alimle yapmış olduğu münazaralardan öğrenmiştir. Ne zaman doğduğu tam bilinmeyen büyük imam es- Sabuni 1184 yılında vefat etmiştir. Mezarı Buhara’nın Kudatüs seb’a kabristanında bulunmaktadır.
B)İLMİ ÇALIŞMALARI
Tahsil hayatı hakkında fazla bir bilgi bulunmamaktadır. Kimlerden ders aldığı konusunda da ihtilaflar vardır. Yalnız şu bilinmektedir ki: Nureddin es-Sabuni ,fıkıh ilminde ve kelam ilminde söz sahibi bir alimdir. O kelam ilmindeki münakaşalı , girift bazı meseleleri kolay, anlaşılır bir dil ile ifade etmiştir. Eserlerindeki dil onun Arapça’ya vukufiyetini göstermektedir. Ayrıca onun şeyh Reşiduddin ile yapmış olduğu Farisi münazara o dile de vakıf olduğunu göstermektedir. Kelam ilmi ile ilgili eserleri dışında eseri bulunmamaktadır.Sabuni’nin tespit edilen üç eseri bulunmaktadır.
ESERLERİ
El-Münteka
Mukaddimede, peygamber göndermenin ilâhî hikmetin icaplarından olduğu, peygamberin beşer olmasının zarurî bulunduğu kaydedildikten sonra şunlardan bahseder; peygamberlerin bazısının bazısından üstün olması, peygamberlerin sayısı, peygamberlerin ismeti konusunu işler. Sırayla bazı peygamberlerin meziyetlerini işledikten sonra son peygamber olarak Hz Muhammed’in (sav) kadir ve kıymetinden bahseder. Peygamberimizin meziyetlerine dair bazı ayetlerin tefsirini yapar. Daha sonra Peygamber Efendimizin seyyidü'l-murselin ve hâtemü'n-nebiyyîn olduğunu kaydederek , O’na salât getirmenin lüzum ve keyfiyetini açıklayarak son verir.

el-Münteka, mukaddimesinde de zikredildiği gibi, Kuran-ı Kerimde bazı peygamberler hakkında vârid olan ve Haşviyye tarafından cehalet, dinde adem'i mübâlât neticesinde peygamberliğe yakışmayacak tarzda tefsir edilen ayetlerin izah ve tefsirini yapan bir eserdir. Sâbûnî’nin muasırı Fahreddin er-Razi tarafından kaleme alınan aynı konudaki eser: 'Ismetu'l-enbiyâ' metot ve muhteva bakımından el-Münteka'nın aynı olmakla beraber ondan daha muhtasardır. Razi de mukaddimede Haşviyyenin isnat ve iftiralarını reddetmek istediğini kaydeder.
el-Münteka’nın bulabildiğimiz iki nüshası vardır. Bu iki nüsha da Laleli Kütüphanesi’ndedir.
 El- Kifaye fi’l-Hidaye
El-Bidâye'nin aslını teşkil eden el-Kifâye hacim itibariyle onun dört misline yakındır. İhtiva ettikleri bahisler hemen hemen aynıdır. Kifâye'nin fazla olarak ihtiva ettiği 7 bahis vardır. Fakat bunların bir kısmı, müstakil bir başlık taşımamaktadır. Bahis olarak el-Bidâye'de bulunmayan el-Kifâye’nin başındaki üç sayfalık kısımda, Sâbûnî, kelâm ilminin diğer İslami ilimler arasındaki üstün mevkiini belirtmekle kelâm ilmine yapılan itirazları cevaplandırmaktadır.
Sâbûnî el-Kifâye ‘de Nesefi’den her eserinde olduğu gibi bu eserinde de nakiller yapar. El-Kifâye, gerek tertip, gerek dilinin sağlamlığı ve gerek üslûp ve ifadesinin açıklığı ve sadeliği bakımından, Mâturîdiyyenin, boşluk dolduran önemli eserlerinden biri olma vasfını taşır. Nureddin es-Sâbûnî, mücadelesinde mutedil ve samimidir.

 El- Bidaye fi Usul’d-din
Sâbûnî, El-Bidâye adlı eserinin mukaddimesinde kitabı neden yazdığına dair bilgiler verir. El-Kifâye adlı eserini bitirdikten sonra etrafında bulunan dostları ondan daha anlaşılır ve ezberlenmesi kolay olacak şekilde muhtasar bir eser telif etmesini rica ederler. Sâbûnî de el-Bidâye adlı eseri telif eder. Kitabında bilgi edinme yolları, Allah’ın varlığı, Allah’ın sıfatları, Allah’ın dengi ve benzeri olmadığı, irade, peygamberlerin varlığının ispatı, peygamberlerin özellikleri, velîlerin kerametleri, devlet reisliği, rızık, ecel, kaza ve kader, iman ve İslam, kabir azabı, haşir, mizan, sırat, cennet ve cehennem gibi pek çok konuda bilgiler yer alır.
 Konular çeşitli başlıklar halinde toplanır. Bu başlıklarda sabuni karşı olduğu görüşleri de tenkit eder. Önce konu hakkındaki kendi görüşüne yer verir, ardından muhalif fırkaların görüşlerini aktarır.
El-Bidâye, yazarının mukaddimede de belirttiği gibi anlaşılması zor birçok fıkhî ve kelâmî konuyu açık ve anlaşılır bir biçimde anlatır. Bir akâid kitabı gibi gözükse de aklî ve naklî delilleri kullanması yönüyle kelam metoduna bağlı kalır. Eserin orijinal nüshası doksan küsur sayfadan ibarettir. Konuları genel olarak sunması, ilmî terimlere boğmadan meseleyi sade bir şeklide anlatması El-Bidâye’yi, yazıldığı günden bu yana kelâm ilminin başucu eserleri arasında önemli bir yere koyar.

El- Bidaye konusunda Türkçe çalışmalarda yapılmıştır.Es-Sâbûnî ve eseri El-Bidâye fî Usûlid-dîn hakkında Türkçe’de ilk ilmî çalışma ve neşri Prof. Dr. Bekir Topaloğlu tarafından yapılmıştır.Topaloğlu, Nureddin Es-Sâbûnî’nin ‘El-Bidâye fî Usûli’d-din adlı kitabını Türkçede ‘Mâtürîdiyye Akaidi’ adıyla yayımlar. Bu çalışmada El-Bidâye’nin dosan üç sayfa Arapça metninin yanında Türkçe tercümesi de yer alır. Çalışmada ayrıca Es-Sâbûnî’nin hayatı, ilmî yönü ve diğer eserleri de anlatılır. Topaloğlu ilgili çalışmasında El-Bidâye’nin Lâleli Kütüphanesi ve Âşir Efendi Kütüphanesi’nde kayıtlı iki ayrı nüshayı karşılaştırmalı olarak kullanır.

Klasik kelâm kitaplarının neredeyse bütün konularını içeren El-Bidâye fî Usûli’d-dîn, nüshalarının da çokluğundan anlaşılacağı üzere ilim çevrelerinde kabul gören ve kıymeti teslim edilen bir eserdir. Kitap hakkında ilmî çalışma yapan ve eseri Türkçeye kazandıran Prof. Dr. Bekir Topaloğlu’nun ifadeleriyle söyleyecek olursak, “Dili sağlam, tertibi güzel, ifadesi açıktır. Müellif, kitabında Ehl-i Sünnet ve Mâtürîdiyye görüşlerini ispat ve izah ettikten sonra başka tarafların fikirlerini öz olarak nakletmeye de muvaffak olmuştur.”

El-Bidâye, Sünnî akaidin en büyük mezhebi Mâtürîdiyye kelâmının, gerek açık ve anlaşılır üslubu gerekse de içerik yönünden klasik eseridir. Bu nedenle de kelâm ilmi hakkında genel bilgi sahibi olmak isteyenlerin rahatlıkla faydalanabileceği kaynakların başında gelir.
Her üç eserinde de kullandığı dil ve üslup onun Arapçaya hâkimiyetini gösterir.Telif etmiş olduğu “Kifaye” isimli kitabının muhtasarı olan “El-Bidaye” kitabı Ehl-i Sünnet itikadını, imam Maturudi’nin bildirdiği gibi ifade etmiştir. Allahü teâlânın sıfatlarını anlatırken şöyle buyuruyor;
Ehl-i sünnet itikâdına göre her varlığın yaratanı, sahibi, hâkimi Allahü teâlâdır. O’nun hâkimi, âmiri, üstünü yoktur. Her üstünlük, her kemâl sıfat O’nundur. O’nda hiçbir kusur, hiçbir noksan sıfat yoktur. Dilediğini yapabilir. Yaptıkları, kendine veya başkasına faydalı olmak için değildir. Bir karşılık için yapmaz. Bununla beraber, her işinde, hikmetler, fâideler, lütuflar, ihsânlar vardır. Allahü teâlânın sıfât-ı zâtıyyesi ve sübûtiyyesi ezelîdir, ebedîdir. Allahü teâlâyı insan anlayamaz, anlamaya kalkışmak da caiz değildir. Allahü teâlânın sekiz sıfât-ı sübûtiyyesi, zâtının aynı da değildir, gayrı da değildir. Yani sıfatları, kendisi değildir. Kendisinden başka da değildir. Allahü teâlâ, “Hay” diri, “Alîm” bilici, “Kadir” gücü yetici, “Mürîd” dileyici, “Semî” işitici, “Basîr” görücü, “Mütekellim” söyleyici, “Hâlik” yaratıcı olması gibi sonsuz kemâl sıfatlarına sahiptir.
MÜNAZARALARI
Onun ilmi şahsiyetinden bahsederken münazaralarına temas etmemek olmaz. Maturudiliğin samimi savunucusu olan müellif gerek ehli sünnetin diğer mekteplerine bağlı alimleriyle , gerek Ehl-i bidat müntesipleriyle çeşitli münazaralar yapmıştır. Bir çok münazarası olmasına rağmen bize iki tanesi intikal etmiştir. Bunlardan biri ünlü mütekellim ve alim Fahreddin er-Razi ile cereyan etmiştir. Fahreddîn er-Râzînin Mâverâunnehr ulâmâsıyla yaptığı çeşitli münazaraların üçünün Sâbûnî ile cereyan ettiği, bu münazaraları toplamış bulunan Münâzarât adlı kitabında görülmektedir. Bu çetin münazarayı tarafların biri olan Razi’den dinlemekteyiz. Hikaye bize şöyle nakledilir;
Sâbûnî hacca gider, dönüşünde memleketi olan Buhara’da minbere çıkarak Mekke'ye gidiş geliş esnasında vaz ve ilim meclislerinde konuştuğunu, fakat usul ilmine vâkıf, anlayışlı bir insana tesadüf edemediğini söyler. Mecliste bulunan Horasan ve Iraklı dinleyiciler durumdan müteessir olur ve durumu Razi’ye haber verirler. Razi Buhara’ya geldiğinde Sâbûnî’yi ziyaret eder ve önceki konuşmalarını tekrarlattırır. Dolayısıyla Sabuni’nin hac yolculuğu esnasında bahis konusu ettiğini söylediği “ru’yetullah, vucud delili” konusundda münazaraya girişirler. Bu karşılaşma sonucunda Sâbûnî mağlup olur. Birkaç gün sonra Razi Sabuni’yi evinde ziyaret eder. Halk tekrar toplanır. Bu sefer de “tekvin ve mükevven” konusunda yeni bir tartışmaya başlarlar. Sâbûnî tekvinin mükevvenin gayrı olduğunu savunur. Münakaşa yine sertleşir. Razi’nin naklettiğine göre Sâbûnî söyleyecek söz bulamaz. Ve yine Sâbûnî mağlup olarak bu celse de kapanır. Münazaranın üçüncü celsesi de şöyle olur; Sâbûnînin kardeşi, Razi’den, evine teşrif etmesini istirham eder. Mükemmel bir ziyafette her iki muhasım yine birleşir. Yalnız havassın bulunduğu bir odada yine münazara başlar. “ Baka’ Bakinin zatı üzerine zaid bir sıfat mıdır, değil midir?” konusunda münazaraya başlarlar. Sâbûnî baka’nın zat üzerine zaid olduğunu savunmaktadır. Kaynaklar Sâbûnî’nin yine mağlup olduğunu söylemektedir.
Münazara sonunda müellifimiz şu itirafta bulunur: «Ben Ebu'lmaîn en-Nesefînin Tebsıratü'l-edille'sini okumuş ve onun fevkinde bir eser bulunmadığını sanmıştım. Fakat şimdi seni görüp dinledikten sonra bu ilme vâkıf olabilmek için bir mübtedi gibi ta baştan başlamam lâzım geldiğini anladım. Hâlbuki ben ihtiyarlık günlerimi yaşıyorum.Bunu yapmaya kudretim yoktur.
Fahreddin er-Razi’nin Mâverâunnehr seyahati buranın âlimleri için bir afet olmuş, bu ünlü Eş ‘ari âlim, fakih ve mütekellim kimle karşılaşmışsa yıldırım gibi çarpmıştır.
Sâbûnî’nin ikinci münazarası da Şeyh Reşidüddin ile olmuştur. Madumun görülebileceğini savunan Şeyh Reşidüddin’ e Sâbûnî ciddi eleştiriler getirmiştir. Sonunda madumun görülemeyeceğini ona kabul ettirmiştir.
DEĞERLENDİRME
Maturudi düşüncenin sayılı alimlerinden biridir Sabuni. Ehl-i sünneti bidat ehline ve i’tizal ehline karşı savunmuşur. Fıkıhla da ilgilenmesine rağmen daha çok kelami yönüyle bilinmektedir. O kelamda anlaşılması zor bir çok çetrefilli konuyu anlaşılır bir şekilde eserlerinde bize sunmuştur.Arapça ve Farsça’yı çok iyi bilmesinin yanında kitaplarında kullanmış olduğu fasih dil, onun belağatini bize göstermektedir. Dilinin fasih olması kelami konuları kolay anlaşılır hale getirmiş diyebiliriz. Özellikle Bidaye adlı eseri Maturiyye müntesipleri arasında başucu kitabı sayılmaktadır.
     Razi ile yaptığı münazaralarda genelde mağlup olduğu söylenilmektedir. Yalnız şunu unutmamak gerekir ki bu tartışma bize Razi’nin ağzından aktarılmıştır. Sabuni’nin ağzından münazara sonucuna dair bir şey bilmiyoruz. Dolayısıyla onun tartışmada kullandığı delillere de muttali değiliz. Bir münazara da kimin mağlup olup kimin olmadığını bilmek için olaya çift taraflı bakmak elzemdir. Bu sebeple peşin hüküm verip mağlup olduğunu söylemek yanlış olabilir.
      Onun vermiş olduğu eserler kelam ilminin gelişimine ve bilinmesine katkı sağlamştır. Hele ki Hanefilik ve Maturudilik gözüyle çözümlemelere gitmesi bu ekollerin de kökleşmesine vesile olmuştur diyebiliriz.