Peygamberimiz
Hz. Muhammed (sav) ile ilgili İncil ve Tevrat’ta bir çok ayetler bulunmaktadır.
Hz. Musa ve Hz İsa kendi ümmetlerine gelcek son peygamber ile bilgileri nakletmişler
ve O’nun yolundan sapmamalarını telkin etmişlerdir. Tevrat’ta;
“Gerçek, Mûsa demiştir: “Rab size
kardeşleriniz arasından benim gibi bir peygamber çıkaracak, her ne söylerse onu
dinleyeceksiniz. Ve bütün peygamberler, İsmail ve sıra ile gelenler, hep
söylenen bu günleri ilân ettiler.”[1]
diye geçmektedir. Yine başka bir ayette;
“Hz.
İsmail’in validesi olan Hacer, evlat sahibi olacak. Ve onun evladından öyle
birisi çıkacak ki, O veledin eli, umumun üstünde olacak ve umumun eli huşu ve
itaatle ona açılacak.”[2]
buyrulur.
Bu ve bunun gibi peygamber efendimiz ile
ilgili bir çok ayet bulunmaktadır. Aslında Yahudiler ve Hıristiyanlar kutsal kitaplarından
yola çıkarak son peygamber hakkında bir çok bilgiye sahipti. Hatta bazı
ayetlerin sarih manalarından ve ayetler üzerinde yapılan cifir hesaplarından
yola çıkarak Yahudiler peygamberimizin nerede neşet edeceğini ve nereye hicret
edeceğini dahi öğrenmişlerdi. Bu yüzden bazı Yahudiler asıl yurtları olan Mısır
topraklarını terk ederek Mekke ve Medine çevrelerine yerleşmişlerdi. Buralara yerleşmişlerdi
; çünkü son peygamberin kendi soylarından gelmelerini istiyorlardı. Onlar her şeyiyle
kendilerine göre hazır gibiydiler. İçlerinden gelecek son nebi ile tekrar
canlanacaklarını , ırklarını aziz eyleyeceklerini umuyorlardı.Bir ricada
bulunurken “ son nebi hakkı için” demeyi
alışkanlık haline getirmişlerdi.
Hatta onlar
kutsal kitaplarda geçen isimlere dayanarak çocuklarına Ahmed veya Muhammed
isimlerini de veriyorlardı. İlk dönem tabakat kitaplarına bakılırsa Mekke ve
Medine çevresinde Muhammed isminin hiç de az olmadığı görülür. Ehli kitaptan çoğu
kimse oğullarının son peygamber olması
ümidini taşıyor ve çocuklarına Ahmed veya Muhammed adlarını veriyordu.
Ama sonuç
hepimizin bildiği gibi gerçekleşti. Belirli kimseler hariç ehl-i kitaptan
inanan olmadı. Kendi soylarından gelmediği için peygamberimizi inkar ettiler. Oysaki
onlar yıllarca O’nu beklemişlerdi. Hakkında bütün bilgileri toplamışlardı. Belki
peygamberimizin cemalini çizmeye
çalışsalar zorlanmayacaklardı bile. Bu yüzden Kuran onları şöyle tanımlar;
“O kendilerine kitap verdiğimiz
ümmetlerin âlimleri onu o peygamberi oğullarını tanır gibi tanırlar, böyle iken
içlerinden bir takımı gerçeği bile bile gizlerler.”[3]
Yazar: Ali Çalıkoğlu