A)DİN
EĞİTİMİNDE PEYGAMBERİMİZE DUYDUĞUMUZ İHTİYAÇ
Biz
müslümanlar her mevzuda olduğu gibi din eğitimi hususunda da peygamberimize
(s.a.v) çok muhtacız. Günümüzde çözemediğimiz
bir sürü problem var. Çözüm anahtarlarının hepside makro alemde peygamberimizde var. Çoğu
inanan muhafazakar insanların ya çocukları ya da yakınları dinden bihaber.
Hatta habersiz kalmakla beraber dine düşmanca tavır takınan nice insan var. Dini
eğitimin yaygınlaşmasına karşılık dini duyguların ve düşüncelerin ne türlü
dejeranasyona uğradığını hepimiz biliyoruz. Evet, imkanların had safhaya
ulaşmasına rağmen neden İslam’ı gönüllere nakşedemiyoruz? İslam’a aç nice insan
varken problem nerde? Eğer çıkılmaz işlerin içinden çıkmak istiyorsak adres daima belli.
Adres
peygamberimiz (s.a.v)dir. O’nu hakkıyla
anlayıp , anlatabilmek bizim mefkuremiz olmalı. Eğer O’nu anlamaz isek
anlatamayız da. O’nun tekniklerini bilemezsek kendi düşünce dünyamızı da
insanlara yansıtamayız. Çünkü bizim düşünce dünyamız O’nun eseridir. Muhammed
Fethullah Gülen günümüzde O’na duyulan
ihtiyacı şöyle anlatır. “Zaman yaşlanıyor,
ihtiyarlıyor; bazı düşünceler köhneleşiyor ve değerden düşüyor; fakat inananların sinelerinde
Hz. Muhammed (sallallâhu
aleyhi ve sellem), her gün daha da açan bir tomurcuk gibi daima yenilenip tazeleniyor.
Zannımca, başkalarının, başka şeyleri anlattığı kadar O’nu
anlatabilseydik –ki anlatamadık– başkalarının anlatılmasına imkân
verildiği kadar O’nun anlatılmasına imkân verilseydi ve sanata, hayata ait müesseseler O’nu anlatmak için tam seferber olabilseydi, bugünkü nesillerin gönlünde sadece O taht kuracak ve sinelerde sadece O bulunacaktı..”[1]
Biz bu dini o hakikat güneşinden
öğrendik ve bu dini öğretmeyi de en iyi
bilen yine peygamberimizdir. Birkez daha O’na biat ediyor ve şöyle diyoruz: “Ya
Rasulallah, dünya yaşlandıkça Sen daha
da gençleşiyorsun ve biz sana her
zamankinden daha çok muhtacız.”
B) AİLEDE VE TOPLUMDA KULLANDIĞI DİNİ EĞİTİM METODLARI
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed
(s.a.v.)'in öğretmen ve iyi bir eğitimci olarak incelersek inanılmaz
derecede ilginç ve bugünün eğitimcilerine ışık olacak veriler ortaya çıkar.
Özellikle günümüzdeki pedagojik formasyonun çok çok üzerinde olduğunu görürüz. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.v.)’in
öğretmeni Yüce Allah’tı. Kitabı ise
kıyamete kadar baki olacak Kuran’dı.[2] Aslında O’nun tebliğ vazifesini öğretmenlik olarak algılayabiriz.
Nitekim bu vazifeyi ira ederken karşımıza bir öğretman olarak çıkar. Ama bu öğretmen farazi önermelerden bahseden ,
hakikatle uyuşmama ihtimali olan ilmi veren bir öğretmen değil. Öyle bir öğretmen ki konuşması da bir hakikat, susması da. Ve bu
hakikatlerin çoğunun dini olması O’nu bir din eğitimcisi olarak tanımamızı iktiza
eder.
İnsanların
dini vecibelerini öğrenmesi için peygamberimiz gerek kendisi gerek eğittiği
insanlar vasıtasıyla çeşitli uğraşlar vermiştir. İslam’ın ilk dönemlerinde bu
vecibeleri bildirmek, İslam’ın güzelliklerini anlatmak, cahiliyye anlayışının
şenaatinden insanları uzaklaştırmak adına Darul-Erkam kurulmuştur. Bu müessese
içtimai hayatta din eğitiminin verilmesini sağlayan ilk müessesedir
diyebiliriz. Bu müessese bir çok sahabinin yetişmesine vesile olmuştur. Burada
dini eğitimini alan peygamberimizin
öğrencileri daha sonraları hem Mekke’de hem Medine’ de dini hayatın
şekillenmesini sağlamıştır. Musab bin Umeyr bu din eğitimcilerinden biridir. Hz
Musab belirli başlı ilmi peygamberimizden aldıktan sonra yine paygamberimiz’in
emriyle Medine’ye gitmiş, orada bir çok insanın İslam dinini öğrenmesini
sağlamıştır.[3]
Hz. Musab’ın
çabalarıyla beraber peygamberimizin medine’de ashab-ı suffa’yı kurması
Medine’nin içten fethedilmesini sağlamıştır.
Ba)Peygamberimizin Ailenin Din Eğitiminde Kullandığı Metodlar
Peygamberimiz
her haliyle, her davranışıyla, her sözüyle bütün insanlığa iyi bir öğretmen
olmuştur. Ama en önemli öğretmenliği ise aile hayatı ve çocuk eğitiminde
sergilediği etkili yollar ve çözüm şekilleridir.[4]
Peygamberimizin
hanesi belki dünyanın en sade hanelerinden birisiydi. Yalnız sadeliğinin yanında huzur ve
mutluluğun da hanesi burasıydı. Bu
hanedeki mutluluk ve huzur Platon , Canpenella ve Farabi gibi kimselerin ütopyalarda
yazdığından da ötedeydi. Bu huzuru sağlayan peygamberimizin bir baba, aile
reisi olarak eşlerine ve çocuklarına çok
yumuşak ,şefkali ve anlayışlı olmasıydı. O eşlerinin ve çocuklarını fikirlerini önemser onlara değer verir,
uzlaşmacı ve dengeli bir yaklaşım sergilerdi. O asla açık aramaz , daima güzellikleri görürdü. Yanlışlıkları da
yumuşak bir dille uyarır ve dolaylı anlatım metodunu tercih ederdi.
Hz Aişe
peygamberimizle evlendiğinde çok gençti. Bu yaş grubunun verdiği psikoloji ile
bazı eksik davranışları olabiliyordu. Bu davranışları peygamberimiz direk kendi
metodlarıyla izale ediyordu. Bir gün Hz Aişe peygamberimizin yanında birinin
taklidini yapmıştı. Peygamberimiz kırmadan örnek davranışıyla onu düzeltmişti.
” Biliyor
musun Ya Aişe? Dedi. Bana dünyayı verseler yine de birinin taklidini yapmazdım.”[5]
Bu söz
üzerine peygamber eşi mesajı almıştı. Peygamberimizin eğitim sisteminde yerbiye
gören eşi daha sonra şöyle der:” insan müslüman kardeşi için sarfettiği çirkin
sözden dolayı değil de yediği helal lokmadan dolayı ağzını yıkar, ne tuhaf !”[6]
Eşlerinin
yanında peygamber efendimiz çocuklarının yetiştirilmesine de hassasiyet
göstermiştir. Anne ve babaya düşen görevi şöyle açıklar:“Her doğan çocuk İslam
fıtratı üzerine doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hıristiyan ya da Mecusi
yapar.”[7] Aslında hadisi
sadece neticesi itibari ile değil de yüklediği mesuliyeti itibarı ile de
düşünmemiz gerekmektedir. Burada bir vazife ve yükümlülük hatırlatması vardır.
Siz çocuklarınıza İslam’ı ve hakikatlerini öğretip belletmezseniz, boşluk bir
şekilde dolacaktır.[8]
Evet siz anne ve babalar çocucuğunuzun din telakkisi sizinle gerçekleşecek. Siz
güzel örnek olursanız çocuğunuz da İslam’ı sevecek ve yaşayacak.
Peygamberimiz ehli beytini İslam’ın şiarına
göre eğitiyor, onlarda en ufak hata
olmasına mahal vermiyordu. Fahr-i Kâinat (s.a.)
Efendimiz damadını ve kızını evliliklerinin ilk altı ayında devamlı sabah
namazına çıkarken kapılarının önünde durup: "Ey Muhammed'in ev halkı!
Haydi Namaza!" diye çağırmış ve peşinden; "Ey Ehl-i Beyt! Allah
sizden günah kirini gidermek, sizi tertemiz yapmak ister." meâlindeki
Ahzâb sûresi 33. âyetini okumuştur. Bir defasında da sabah namazı dönüşünde
damadının evine uğramış ve kızını uykuda bulunca, namazını kılmadı zannederek
şöyle seslenmişti:
"Kızım Fâtıma! Muhammed
Mustafa'nın kızıyım diye sakın namazı terk edeyim deme. Beni hak peygamber
olarak gönderen Allah'a andolsun ki, beş vakit namazı vakti içinde kılmadıkça
cennete giremezsin" buyurdu. Başka bir yerde de peygamberimiz şöyle
buyurmuştur:
“Ey Resulullah’ın kızı Fatıma! Sen de kendini Allah’tan satın almaya çalış;
zira senin için de bir şey yapamam.”[9]
Bb)Toplum Hayatında
Kullandığı Metodlar
1. Dinî yükümlülükleri yavaş yavaş, basamak basamak öğretmiştir.
İslam’da tedricilik anlayışı tam da bunu ifade eder. Peygamberimiz
dini hükümleri bir anda Müslümanlara vermekten kaçınmıştır. Nitekim kendisi de
biliyordu ki ani hareketlerde hızlı değişimlerde bulunmak insan fıtratına
aykırı… Bu yüzden peygamberimiz dini hükümleri bir anda değil peyder pey zamana
dağıtarak Müslümanlara vermiştir. Hiçbir zaman islamın bütün hükümleriyle yeni Müslüman olmuş
insanları sorumlu tutmamıştır. Öncelikle imani boşluğu doldurmuş, ardından da
sırasıyla yapmaları gereken hükümleri bildirmiştir.Efendimiz'in Kâbe'nin yeniden inşasında temelin Hz. İbrahim'in temelleri
üzerine oturtulması, buna bağlı olarak 'hıcr' bölümünün yıkılıp Kâbe binası
içine katılması ve yerden yüksek olan kapısının yere kadar indirilmesi
arzusunu, bizzat Hz. Aişe'ye beyan buyurduğu sözleri ile "Kavmin küfre
yakın olmasa mutlak yapardım!" deyip yapmaması, tedricilik özelinde
bizlere büyük bir örnek sunmaktadır.[10] Demek
ki Efendimiz'in tahminlerine göre insanlar, Kâbe gibi insanlık tarihi kadar
eski maziye sahip olan ve inanan-inanmayan herkesin kudsiliğini kabullendiği
bir binanın inşa şeklinin değişmesini -doğrusu aslına irca edilmesini-
reddedeceklerinden endişe ediyor ve arzusunu erteleyip, sadece söylemekle
yetiniyor.[11]
Yine başka bir yerde peygamberimiz Hz Muaz bin
Cebel’i Yemen’e vali olarak gönderirken şöyle tavsiyede bulunuyor: "Sen Ehl-i Kitap bir kavmin yanına
gidiyorsun. Onları, bir olan Allah'a iman ve benim de Resûlullah olduğuma şehadete
dâvet et."
"Eğer bunu kabul ederlerse, onlara, Allah'ın
her gün ve gecede beş vakit namazı farz kıldığını bildir."
"Eğer bunu da kabul ederlerse, Allah'ın
kendilerine, zenginlerden alınıp fakirlere verilecek zekâtı farz kıldığını
bildir. Eğer, bunu kabul ederlerse, sakın mallarının en kıymetlilerini
alma!"[12]
2.
Öğretmede orta yolda durmaya ve
insanları bıktırmaktan uzak durmaya riayet etmiştir.
Peygamberimiz her kim
olursa olsun bıktırmaktan usandırmaktan daima kaçınmıştır. Bu yüzden valiye
Muaz bin Cebel’e yardımcı olsun diye gönderdiği Ebu Musa el-Eşari’ye şu
tavsiyede bulunmuştur: "Kolaylaştırınız!
Zorlaştırmayınız! Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz! Birbirinizle anlaşın, iyi
geçinin, ihtilâfa düşmeyin!"[13]Din sevdirilmeli, nefret
ettirilmemeli. Kolaylaştırılmalı zorlaştırılmamalı. Sıkıcı ezbercilikten uzak
durulmalı. Kafalardaki bin bir türlü şüphe ve tereddütler izale edilmeli,
istifhamlara cevap bulunmalı. Allah sevgisi, hoşnutluğu, peygamber sevgisi akıl
ve mantık dairesi içinde kalplere yerleştirilmelidir. Bu yapılmadan bazı
hükümleri öğretmeye çalışmak insanın
dinden nefret etmesine sebep olabilir.[14]
3.
Öğrenenler arasındaki kişisel
farklılıkları göz önünde bulundurmuştur.
Muhatabın seviyesini gözeterek konuşmak İlâhî bir ahlâktır.
Cenâb-ı Hak her milletin ilim ve ihata seviyesine, problemlerinin keyfiyetine
ve ihtiyaçlarının türüne göre teferruatta özel emirler vermiş, hususî kanunlar vaz
‘etmiş ve her dönemde tenezzülât-ı kelâmiyesini farklı şekilde, değişik bir
tecelli buuduyla ortaya koymuştur.[15] Peygamberimiz muhatabına
göre hareket etmiştir. yetişkin bir insana davranışıyla çocuklara davranışı bir
olmamıştır. Çölden gelen bedevi ile Mekke’nin ulularından birine hitabı aynı
olmamıştır. Herkesin sinyal aldığı frekans farklıdır. O büyük zat da
muhatabının ihtiyacını göze alarak ona uygun mesajları vermiştir. Ebu Hüreyre
(r.a.) anlatıyor:
Bedevînin biri, Peygamberimiz (asv)'in mescidinin içinde küçük abdestini bozdu. Mescitte bulunanlar kızdılar, bağrıştılar, yerlerinden kalkıp adamın üzerine yürümeye başladılar. Nerdeyse adamı döveceklerdi... Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) onlara şu emri verdi:
"Onu bırakın. İdrarını yaptığı yere bir kova su dökün ve temizleyin. Sizler kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz, zorlaştırıcı olarak değil…" Bir bedeviye karşı böyle davranıyordu. Yalnız aynı davranışı yakın arkadaşlarından biri yapmış olsa tavrı çok daha başka oluyordu.
Bedevînin biri, Peygamberimiz (asv)'in mescidinin içinde küçük abdestini bozdu. Mescitte bulunanlar kızdılar, bağrıştılar, yerlerinden kalkıp adamın üzerine yürümeye başladılar. Nerdeyse adamı döveceklerdi... Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) onlara şu emri verdi:
"Onu bırakın. İdrarını yaptığı yere bir kova su dökün ve temizleyin. Sizler kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz, zorlaştırıcı olarak değil…" Bir bedeviye karşı böyle davranıyordu. Yalnız aynı davranışı yakın arkadaşlarından biri yapmış olsa tavrı çok daha başka oluyordu.
4.
Söylediği hakikatleri bizzat yaşayarak
hayatıyla göstermiştir.
Hal ile halledilmedik mesele yoktur. Tavsiyede bulunmanın, eğitmenin,
konuşmanın fayda etmediği zamanlar vardır. Eğer kalp ile dil bir olur
düşünceler amele yansırsa dil dökmeye hiç gerek kalmaz. Peygamberimiz dil
dökmeden önce yaşantısıyla ruhi hayatını, mefkûresini insanlara
duyurabiliyordu. cahiliye insanları bile bu yüzden ona yalancı diyemiyorlar;
ancak Muhammed’ül Emin diyorlardı. Hz Ebu Bekir’e “yoldaşın bir gecede Mescid-i
Aksa’ya gidip göğe yükseldiğini sonra da geri döndüğünü söylüyor” dediklerinde
Sıddık “O demişse doğrudur” diyordu. Çünkü O’nun yalan söylediğini hiç
duymamıştı. Yine Medine’nin ileri gelen Yahudi âlimlerinden Abdullah İbni Selam
O’nu görünce “ Bu yüzde yalan olmaz demişti”
5. Muhataplarına sorular yöneltmiştir.
Anlatacağı konuya dikkat çekmek, merak ve ilgi uyandırmak için
soru sorardı.
Bir gün ashabına: “ Müslüman kimdir, biliyor musunuz?” diye sordu.
Onlar da: “Allah ve Resulü daha iyi bilir!” dediler.
Yeterince dikkat uyandırdıktan sonra: “ Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.” buyurdu.
Sonra: “Mümin kimdir?” diye sordu. Ashap yine:
"Allah ve Resulü daha iyi bilir." dediler. Bunun üzerine şunları söyledi:
"Müminlerin canları ve malları hususunda kendisinden emin olduğu kimsedir."[16]
Allah Resulü (sav) soru sorarak ilgi ve merak uyandırıyor, dinleyenleri motive ediyor, ondan sonra anlatacaklarını anlatıyor. İnsan ilgisizce dinlediği şeyi öğrenmez, hele uzun zaman aklında hiç tutmaz. Onun için eğiticilerin sorular sorarak, dinleyenleri motive etmesi çok önemlidir.[17]
Bir gün ashabına: “ Müslüman kimdir, biliyor musunuz?” diye sordu.
Onlar da: “Allah ve Resulü daha iyi bilir!” dediler.
Yeterince dikkat uyandırdıktan sonra: “ Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.” buyurdu.
Sonra: “Mümin kimdir?” diye sordu. Ashap yine:
"Allah ve Resulü daha iyi bilir." dediler. Bunun üzerine şunları söyledi:
"Müminlerin canları ve malları hususunda kendisinden emin olduğu kimsedir."[16]
Allah Resulü (sav) soru sorarak ilgi ve merak uyandırıyor, dinleyenleri motive ediyor, ondan sonra anlatacaklarını anlatıyor. İnsan ilgisizce dinlediği şeyi öğrenmez, hele uzun zaman aklında hiç tutmaz. Onun için eğiticilerin sorular sorarak, dinleyenleri motive etmesi çok önemlidir.[17]
6. İnsanı değil, davranışı eleştirmiştir.
Güzel ahlakı tamamlamak için gönderilmişti; hep güzel sözler
söyler, güzel işler yapardı. Çirkin ve kötü kelimelerin gönülleri
çirkinleştirdiğini, bulandırdığını bilirdi. Bu sebeple ömrü boyunca dost veya
düşman kimseye çirkin bir söz söylememiştir. Allah Resulü (sav) kırıcı
konuşmazdı. Kendisine kötü davranıldığı zaman bunu kişiselleştirmez, genelleme
yapar ve düzeltirdi. Kendisine bir şikayet ulaşsa veya hatalı bir davranış
görse yapanın yüzüne vurmazdı. “İnsanlara ne oluyor, niçin şöyle söylerler veya
böyle yaparlar!” diye konuşur, davranışın kötü olduğunu hissettirir, insanı
kötülemez ve insana ağır gelecek söz söylemezdi.
7. İnsanların anlayabileceği şekilde konuşurmuştur.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), peygamberlerin konuşma tarzını
şöyle anlatmıştır:
“Biz peygamberler, insanlara akıllarına göre konuşmakla emir olunduk.”[18]
Başka bir hadis-i şerifte şöyle bir tavsiyede bulunur:
“İnsanlara anlayabilecekleri şekilde konuşunuz.”
Hz. Ali (r.a.), “Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) çabuk konuşmazdı; her işitenin anlayacağı şekilde teker teker konuşurdu.” der.[19]
“Biz peygamberler, insanlara akıllarına göre konuşmakla emir olunduk.”[18]
Başka bir hadis-i şerifte şöyle bir tavsiyede bulunur:
“İnsanlara anlayabilecekleri şekilde konuşunuz.”
Hz. Ali (r.a.), “Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) çabuk konuşmazdı; her işitenin anlayacağı şekilde teker teker konuşurdu.” der.[19]
8. Çok yumuşak, nazik ve mütevazı bir tavır
sergilemiştir.
Eğitmenin olmazsa olmazlarından biri de onun yumuşak huylu
olmasıdır. Onun bu huyda olması insanların teveccühünü çeker. Kimse kaba saba,
bağıran, kızan birinden ders almak istemez. Peygamberimiz o kadar yumuşak ve
nazikti ki toplumun her kademesinden insan rahatlıkla gelip O’na soru
sorabiliyordu. Kadın sahabeler ondan çekinmeden ilim elde edebiliyordu. Bir
rivayete göre Mescid-i Haram ’da kadınlar için de ayrılmış bir bölüm vardı.
Kadın efendilerimiz burada peygamberimize sorular soruyor ondan ders
alıyorlardı. Buhari’nin belirttiğine göre, Peygamberimiz haftanın bir gününü
yalnızca kadınlara ayırmış bu suretle onlara yeni şeyler öğretmiş ve sorularını
cevaplamıştır.[20]
9.
Sorduğu soruya
doğru cevap alınca teşvik ve taltif için, takdirlerini açıkça belirtmiştir.
Beğenilmek ve
takdir edilmek” insanların çok önemsediği bir davranıştır. Sosyal bir varlık
olan insan, başkalarına kendini beğendirmek, saygın olmak ve saygı görmek
ister. Bu duygu, çocuklarda daha önemlidir. Çocuklar, büyükler tarafından
beğenildiklerinde memnun olurlar. Neyi doğru, neyi yanlış yaptıklarını
büyüklerin beğenisine bakarak tayin ederler.[21]
İbn Abbas (r.a.) anlatıyor:
“Bir gün Nebi (sav) tuvalete gitti. Ben de abdest alması için bir kaba su hazırladım. Daha sonra Sevgili Peygamberimiz (sav) su dolu kabı görünce kimin hazırlayıp koyduğunu sordu. Benim hazırladığımı öğrenince: 'Allah'ım, onun dindeki anlayışını artır.' diyerek bana dua etti.”
Peygamberimiz (sav), İbn Abbas'a dua ederek onu duayla ödüllendirmiştir.
İbn Abbas (r.a.) anlatıyor:
“Bir gün Nebi (sav) tuvalete gitti. Ben de abdest alması için bir kaba su hazırladım. Daha sonra Sevgili Peygamberimiz (sav) su dolu kabı görünce kimin hazırlayıp koyduğunu sordu. Benim hazırladığımı öğrenince: 'Allah'ım, onun dindeki anlayışını artır.' diyerek bana dua etti.”
Peygamberimiz (sav), İbn Abbas'a dua ederek onu duayla ödüllendirmiştir.
C)DEĞERLENDİRME
Öncelikli olarak şunun farkına varıyoruz. Gerçekten peygamberimiz
her alanda olduğu gibi dini eğitim alanında da çok farklı meziyetlere sahip.
İnsanları cahiliye mantığından nasıl kurtarıp yetiştirdiğini hepimiz ilme’l
yakin görüyoruz. Şu asırda O’nun metodlarından habersiz güruh hem çocuklarını
hem yakınlarını eğitirken bocalamakta. Nice
okyanus gibi bilgisi olanlar da küçük göletleri dolduramamakta. Çünkü
küçük göletlere giden yollar nereden geçmekte bilinmiyor. Ama şu bir gerçek ki
kainatın rehberi bu işi çok iyi biliyor. Kendi uygulamalarıyla da bize hangi
yolun doğru olduğunu kanıtlıyor. Bize de sadık isek O’nun yolunun yolcusu olmak
düşüyor.
Evet, dini eğitimde metod Allah resulünün metodudur. Anlatmadan
önce yaşayacağız. Muhatabımızı iyi tanıyacak, ihtiyacına göre şerbet vereceğiz.
Bilmesi gerekenlerle kendisini mesul tutacağız. Zamanı geldikçe yeni
mesuliyetlerini de bildireceğiz. Kesinlikle kaba saba olmayacak, sevdirici,
ümit verici, kolaylaştırıcı olacağız. Yerinde gelecek tebessüm edecek, yerinde de yanlışı düzeltmek adına duruşumuzu
değiştireceğiz. O kadar çok yumuşak ve nazik olacağız ki insanlar edep
öğrenmek, ilim öğrenmek için bize gelecek. Bize gelmekten hiç kimse ne utanacak
ne de korkacak.
Eğer bu yolu yani peygamber yolunu kullanırsak insanların
gönüllerine taht kurabilir, neyin hak neyin batıl olduğunu kulaklara
fısıldayabiliriz. Bu sayede haktan yana olan temiz yüzlü nesillerin yetişmesine
vesile oluruz. Bu silsile böyle devam eder, onlar da geleceğin toplum
mühendisleri olurlar.
Yazar: Ali Çalıkoğlu
Yazar: Ali Çalıkoğlu
[1]
Gülen, M. Fethullah Sonsuz Nur, syf 3
[2]
Tama , Bahaddin Bir Öğretmen Olarak
Hz. Peygamber
[3]
Tama , Bahaddin Bir Öğretmen Olarak
Hz. Peygamber
[4]
Ertuğrul, Halit Örnek Hayatıyla
Herkesin Öğretmeni
[5]
Ebu Davud, Tirmizi
[6]Ahmed
ibni Hanbel , ez-Zühd
[7]
Buhari, “Kitabu’l Cenâiz”, Bâb: 79/1359;
“Kitabu’l Kader”, Bâb: 3/6599
[8]
Uyar ,Hasan Hüseyin Hz.
Peygamber’in Ehl-i Beyt Eğitimi
[11]
Kurucan Ahmed Tedricilik Bugün Ne İfade
Ediyor? Zaman Gazetesi 24.04.2007
[12]
Müsned, 1:233; Buharî, 3:73; Müslim, 1:150; Tirmizî, 3:21.
[13]
Buharî, 3:72
[14]
Yıldız Muharrem Çocuk Eğitimi Üzerine
[15]
http://www.sorularlaislamiyet.com/
[16]
Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed ve Öğretim Metotları, s. 81.
[17]
http://www.resulullah.org/
[18]
İslam'da Aile Eğitimi, s. 482-483.
[19]
Tirmizî, Menakıb 19/3642
[20] Buhari, ilim, 87
[21]
http://www.resulullah.org/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder